9 Eylül 2011 Cuma

Sen hiç bira içtin mi?


Saate baktım, yuh. Hayvan gibi uyumuştum yine. Saat 1 falandı. Havada acayip bi güneş. Odamın camını açtım ve yan inşaatın sesleri eşliğinde birayı düşündüm.
BİRA!

Örneğin bu baharımsı aylardan birinde dışarı çıkarsın, hava geç değildir ama erken de sayılmaz yani aynı bugünkü gibi işte 1, 2 anca vardır saat. Açık bir mekâna gider oturursun 2 bilemedin 3 kişi, kalabalık bozar çünkü. Hava ne soğuk ne sıcak, tam kıvamındadır ve yumuşak bir esinti de vardır bir yandan. Oturduğunuz yerin tam arkasına, tam da senin oturduğun yerden harika izlenebilecek şekilde  hayvan gibi ışık yansımaktadır sokağa. Apartmanların arasından o apaydınlık ışık parçası üzerinize yansır. Hiç birinizi rahatsız etmez, göze girmez, yer değiştirtmez, ibnelik yapmaz kimseye.  Sadece o kadar yakındadır ki, verdiği tatlı sıcaklık hissediliyordur kenardan. Tam da şansa bak ki, sen de havadan biraz daha ince giyinmişsindir o gün. Yani hani uzun kollu da olurdu da, bi tşörtle çıkmışsın işte güvenip. İşte o tatlı ışığın sıcaklığı, o esintiyle birlikte kollarına değer, böyle bi etrafında dolaşır, bi hoşuna gider. Edalı, işveli, köylü güzeli işte.

Tam bu an yaşanmaktayken, tam ‘oh lan iyki çıkmışız dışarı’ dediğin anda garson biraları getirir. Ah o gelen biralar!  Bi kere soğutulmuş bardaktadır kesinlikle, buz gibidir. Tazeliği daha camından yansıyan sapsarı ışıltısından bellidir. Köpüğü ise çok azdır, yok gibi. Sadece tepede incecik bir örtü gibi yayılmış ilk yudumu almanı beklemektedir.
İlk yudumu alırsın. Bir anda ağzını doldurur, hem gazlı hem serin, ağzındaki tüm kuruluğu silip alır. Buz gibi kocaman bir yudum. Boğazından aşağı yuvarlarken hele, geçtiği her noktayı hissedersin. Her parça serinler boğazında. Allahım! Kusursuzdur! Ardından direkt olarak beyne giden emirler ve suratta oluşan kaçınılmaz gülümseme. Hele her yudumda zaten güzelleşen kafanın lafını bile etmedim daha.
İşte bunlar kafama vurdu sabah sabah. Dedim ben içiyorum.  Buzdolabına baktım, murphy kuralları işlememişti bu kez, bira vardı. O içemediğim, ellerimde ısınan teneke bira.  Çıkardım dolaptan. İnatçıydım, yamandım. Evdeki en büyük bardağı edindim. Feysbukun karşısında açtım birayı, bardağa döktüm dikkatlice. Bardak bu alman bira bardaklarına benziyordu biçim olarak. Ağzı daha geniş, aşağı kısma indikçe daralıyodu. Koyarken sıkıntı olmadı köpük de oluşmadı, mutluydum.
Hepsi sığmadı bi tek, ‘bi kısmını içeyim de, gerisini de koyayım’ dedim. Ben bardaktan bi yudum alayım derken; bardağın kusursuz aerodinamiği, dengesi, tutuş kolaylığı ve hafifliği, ve biranın soğukluğu ve o lanet ışığın oda penceremden içeri hayince girişi yüzünden ilk yudumun ardından gözlerimi kapatmış ve lakur lukur bardağın nerdeyse dibini görmüştüm. Tüm boğazım açılmıştı sabah sabah,  midemde serinliği hisediyodum resmen.  ‘yuh o neydi beahh!!’  ifadesiyle yalanmak eşliğinde  kalanı da bardağa döktüm. Bi kaç dakika sonra aynı iştahla onu da yuvarlamıştım zaten. Biram bitmişti, hayatımda ilk kez birayı bu kadar zevk alarak ve hızlı içmiştim.

Sonra zaten feysbukunu da geçmişim, yutubunu da; bana bi kafa geldi, ama nası bişey, allaaaah. Daha kalkalı 10 dakka olmuş, dönüyorum olduğum yerde. Sanki bulutların üstüne kurmuşum bilgisayarı, kah kah kah ne bulursam gülüyorum. Bir sürü fotoğraf kaydediyorum, siteler, müzikler, chatten her gördüğüme sarıyorum. Kendi başıma eğlenme sınırlarımı aştım oracıkta. Tek bira he, dahası yok.
Ben bi 2 saat sonra falan kendime geldim tabi. Masamda bira kutusunu, boş bardağı gördüm. O anda bir şeylerin başladığını anlamıştım. O kahverengi sarı kutu daha anlamlıydı artık, bardağın dibinde kalmış köpük yavşamamıştı, daha bi karakterliydi durduğu yerde. Tümüyle, o anla ilgili her şey doğruydu.  Tüm kodlar dökülüyordu gözümün önünden, bira o gizli kapısından beni içeri almıştı. O portaldan girdiğim sürece onu yaşamıştım, başka hiçbir kafaya eş değildi ve olamayacaktı. İlk defa BİRA içmiştim gerçekten. Bir ezoterik bilginin bilincindeydim artık. Sıkıntı bira da değildi. ASLA! Nasıl içildiğindeydi! Ve bütün dünya yanlış içiyordu birayı. Bardaklarımız, şişelerimiz, lanet olsun her şeyimiz yanlıştı.


Teneke kutular biranın tadını gevşetiyodu, cam şişelerin ağzı çok dardı sürekli hava içirttiriyordu, barlardaki ellilikler ise çok silindirdi, içerken kola binen ağırlık öyle fazlaydı ki içme keyfini düşürüyordu zihinde, ‘bira bardağını tutmaktan yoruldun’ bilgisi beyne gidiyor bıraktırıyordu bardağı, bilinç altı mutsuzlukla ayrılıyordu o bardaktan!!!  bira = mutsuzluk diyecekti yakında. Her şey çözülüyordu işte birayla ilgili! Her şey apaçık ortadaydı çünkü!
Peki, neden? Neden bu yanlış sürüyordu? O an gözlerimi kıstım. Anlamıştım. Lanet olası sistem dedim içimden. Kesin bunu benden önce bulmuş olmalılar. O lanet olası çirkin şişeleri ve biralarıyla belki kafamızı daha geç getiriyor, böylelikle daha çok satın almamızı sağlıyorlardı. O lanet patlamış mısırı bedavaya vermenizden belliydi zaten. Sistem bir kere daha kazanıyordu işte, lanet biramızı da kapitalist şartlara göre içiyorduk.
Hayır dedim! Hayır! Biz bira içenler! O kafayı hemen, şimdi, ve hak ettiğimiz gibi istiyoruz! Sizin çevir aç kapaklarınız varsa bizim de beş kat güzel kafamız olacak! Şimdi soruyorum size sistem bize baktığında ne görecek ha? Tekele girip, o bize layık gördükleri biraları alıp çakmağın arkasıyla kapağı açınca yavşak yavşak gülen suratımızı mı, ne kadar embesil olduğumuzu mu ha? Uyan gençliğim uyan! Bira elden gidiyor, kafa elden gidiyor gençlik!

Hemen en yakında bulduklarıma koştum! Duyun! Dinleyin! Birayı ev bardağıyla için diye haykırdım.
Sesimi duyan, birasını bir kere uzun ev bardağıyla denesin. Pişman olan bana gelsin, bi de benim evin bardağıyla denesin.
Korkma ey okuyucu, bira sana da kendini gösterecek. Orada mutluluk var, ferahlık, serinlik var. Golden retriverlar ve güzel kızlar var orda anlıyor musun? O yüzden sen de gel, katıl bize. Nası yapıcam diye korkma, ilk yudumu aldığın gibi yanımızdasın zaten!


not: buyrun arkadaş. bilim kanıtlamış teorimi, artık kendimi test edilebilir bulmuyorum. direk doğruyum işte.
http://the-scientist.com/2012/08/31/glass-shape-speeds-drinking/#disqus_thread


2 yorum: