20 Ekim 2012 Cumartesi

Keser & Sap & Hesap


Öhöğühm…
Sevgili insanlık, insanlığı bitirmek isteyen robot arkadaşlarım ve uzaylı kardeşlerim;

Bugün burada dünyanın geleceğini tartışmak üzere toplandık.
Savaşmaya başlamadan önce hepinizi beni dinlemeye ikna eden, çok sempatik olduğum için beni kırmayıp, davama inanarak bu oturumu mümkün kılan mayalı bro kardeşime envai çeşit teşekkür ediyorum.
Toplantımıza…‘keser döner, sap döner. Gün gelir, hesap döner sempozyumu’ adını koymayı uygun buldum. Zira metin yazarı arkadaşlarımız ‘dünyanın kaderi, geleceğin sırrı’ gibi tırt isimlerle geldiler, elmayla armutla kovaladım hepsini. 

Konuşmama başlarken sizden ricam şudur ki; bu lafımı iyi dinleyesiniz ve de iyi belleyesiniz.
"valaakaeala haalae hasanaağeaa" Yani diyor ki, 'oturuma güzel lafla başlayayım dedim ama bi sike benzemedi, o yüzden tarafımı seçerek olaya giriyorum'

Bu dünya kavgasında kendi cinsim en yalan, en pis, en hayın grup olduğundan direk kaybediyor. İnsandan yana olmam, olamam.
 
He, robot arkadaşlarımıza saygım var, dinamiklerine hayranlığım söz konusu. Hiç durmayan patlamış mısır makinesi mesela istikrarlı yapılarını temsil eder bence ama; şu çiçeğe, böceğe, kızgın lavlara ve serin sulara bakınca ‘yok’ diyorum, burda kabloya prize yer yok. uyumsuzluk bariz. Hem atmosfer sana zarar, oksijenin sana ne faydası var robot. Tamam, insanlık tarihinin daha epik versiyonunu yaşamanın peşindesin sen. Daha uzun ömür, kendini yenileyen sistemler falan, ama sona geldik artık, amerikayı tekrar keşfetme robot. Biz yaptık seni, genimiz bozuk bizim. Ne kadar mekanik olursan ol, gözü yüksekte olana yaramaz bu dünya. Kendi sonunu yazarsın robot. Gel beni dinle, bak ne güzel teknolojin var, dünyayı patlatacana , aç bak uzaya, biraz meteor kas, gezegen kovala. Havası suyu sana faydalı yere uç. Orda kendine yeni bir hayat kur. Şu kelebeğe, tavşana kıyma robot. Ayrıca en nihayetinde bura senin yaratıcılarının yeri, senseinin toprağı. Robot da olsan bir yerde ayıptır, saygısızlık etme. Şuraya sizi anmak için bir heykel koyarız altına da ‘robot sevgidir, robot dosttur’ yazar, birer mum yakar, mendil bağlarız. İstediğin zaman gel ziyaret et. Bura yabancı evi değil, evladımız gibisin robot. İndir şu testereli ellerini de gel bir sarılayım sana. Ağla robot. Açılana kadar ağla...

Ve hepiniz bu değerli ana, bu hisli momınta şahit olun burda.
Bak görüyorum uzaylı kardeşlerim de duygulandı, bi ibne insanlar bakıyor mal mal. Aralarında sırıtan var, dürtükleşip gülen var. Karaktersiz yirigöt. Şimdi ben bu kitleyi napayım uzaylı? Sen söyle; biliminle, uzay mekaniğinle sen açıkla bana. insani yollarda gelişmek istedik, hevesimiz vardı. ama kitle belli işte kolay değil. Sizi de anlıyorum, bir serzenişle buradasınız bugün,  ‘mına koydunuz dünyanın’ tadında bir rencide etme güdüsü bu aslında. Evet. Doğru. Koyduk gerçekten. ‘Bozucaksan oynama’ diyorsun, haklısın. Ama işte sebepler ortada. He evren bize bunu layık görmüş de olabilir, kuantum standartlarında karşılığı budur belki. Ama sevgili uzaylı, ‘sen beni olduğum gibi sevmezsen, ben kendimi sevmeyi nasıl öğreneyim he?’
Sev beni uzaylı.
Hem nedir seni bu kadar çeken bu dünya nimetinde?
Nedir yani? Kıymeti yoktur dünya malının bak. Kimseye kalmaz nankördür buralar, lanetlenmiş her bir köşesi, kanla savaşla yıkanmış, sen nabacan ki gelip buraya?
Bi anısı yok, geçmişi yok. Kalbini buran yarası yok.
Taşsa her yerde bulursun, daha iyisini bulursun meteor gözlüm.
Aramızdaki gelgitli, adabı kendinden muaşeret yapıyı bozmaya gerek yok.
He ama madem buraya kadar geldiniz, endişeniz çok normal; sonuçta bir gezegenin hüsranı, içler acısı durumu söz konusu, öyleyse bize yardım eli uzatın.
Şimdi hemen şu aralarda gülüp sırıtan, el kol hareketi yapan izansızları toplayalım. Cidden. Hemen alalım onları. Onaylamaz, memnuniyetsiz bakanları da bırakmayalım, moral bozanlar en fenası çünkü. Çok cingöz görünen politikacı kılıklıları da alalım, ne geldiyse bunlardan geldi zaten. Bir de ben ‘biliiim’ diye bağırayım şimdi, gözlerini belertenler, kaşlar çatık fısfıs konuşanlar olucak hemen onları da ekleyelim.

Uzaylı bey ağbicim, şurda ilerde boş arazi var, oraya götürelim hepsini. Sizin uzay mekiğinin ışınlı vakumlama aparatıyla çekelim bunları filenin içine. Siz dönüş yolunda minik minik gruplar halinde bunları uzaya salın, hep birden salmayın ama ufak ufak, bulamasınlar birbirlerini. Bunlar çünkü tek başına bi ske yaramazlar, ‘together effect’ ten güç alan mitoz bölünmeler bunlar. Boşver, sen modül modül sal bunları, sonsuza kadar düşsün ibneler. Bunları bir nevi genetiği bozuk evrimsel atık gibi düşünelim, valla bak. Disposal kafası. Sen bize bu ağabeyliği yaparsan, senin de gezegenine bereket yağsın, metalik vicuğdun zeval görmesin.  Bak hayır duası aldın, sırtın yere gelmez.  Artık aklın bizde kalmasın. Biz burdan sonrasını hallederiz. Parlak fikirlerimiz, bu dünyayı yeniden yaşanır yapacak idollerimiz, zamanın içinden akıl hocalarımız, kitaplarımız var.
Hep bir elden girişir, bir daha ki gelişinize pırıl pırıl ederiz. Gözümüzden kalpler çıkarken bulursun bizi, taş fırından çıkmış çaklıt çip cookie’mizden ikram ederiz sana. Kalanlar olarak gelenekleri görenekleri birleştirir, köprüler kurar, karma bir düzenle ying yangı tuttururuz.
Krizimizi fırsata dönüştürmemize yardımcı ol, gezegen dostu.
Seni saygıyla, çiçeklerle uğurlayalım, ‘uzaylıya hitabe’ yazıp, sözler verelim, çoluk çombalak bilsin hepsini.

Hatırlayalım seni uzaylı. Kazasız belasız git gel, öyle gizliden gizliye gözetlemek de olmasın artık, bu hukukumuzun adını koyalım. O boşluk araziyi anı olarak çevreleyelim, oraya inin lazım olursa. Kenara da bi çay ocağı koyalım, önüne de bir ağaç dikelim. Altında efil efil çay içeriz, tost yeriz.
Keyifle analım bu ziyaretleri, bize kozmozun diğer yerlerinden haberler getirin, çocukları toplayıp yaratıklı hikayeler anlatın, zamanı yavaşlatan şekerler yedirin bize.
Dünyamızı bilimli sihirle, boyutlar ötesi hikayelerle donatın.
Ağacın dibine de portal koyun, arada biz de gidip geliriz.
Hatta burada da portallar olsun, gidelim görelim dünyamızın her köşesini, doğaya verelim kendimizi, hayvanların dilinden anlayalım, sırları çözelim.
Yarebbi, bundan daha müthiş bir dünya hayal edemiyorum resmen.
Bize bu kıyağı yap, nolur yap, seni topraaağm diye severim uzaylı!

Ve sen mayalı dost, mayalı poaçayla çalmıştın kalbimi zamanında, ah.
Ah mayaların cesaretli tamtamcısı, sözü özü bir cengâveri.
Sen bu fırsatı verdin bana. Amacıma koştum sayende.
Dünya barışı sağlanıyor, gezegenimiz yeniden doğuyor, portallarla uzaylı dostlarla şenleniyor, robotlu uzak gezegenlerce korunuyor.

Bak, efendi gibi anlatınca dinliyolar işte. Birini taşlayıp, öbürünün takvimiyle, kutsalıyla dalga geçersen daha işin var. Hayır, hani bayram seyran bilen millettik, misafirperverdik hani, dosttuk. İyonosfere kadarmış.

Neyse ben vardım da, gene iyi kurtardınız. Mass destruction geliyordu belirteyim. Ve evet canım, plaketimi istiyorum. Odama bırakın. Önce bir oda yapın. İçine ağaç istiyorum, maymun, bi de sincap, kapıya da fil. Bir sürü de alkol. Bi de arkadaş olmak istediğim ünlülerin listesi var bilgisayarımda onları da getirin, içicez eğlenicez. Bugün de bayram olsun. Davullarla zurnalarla tüm gezegen coşalım. Ayrıca takvimler de baştan başlasın, mayalı kardeşimiz hallolur dedi, sıkıntı yok.
Bu akşam coşuyoruz, Sabanan girişiriz, gündüz gözüyle, mis gibi. 

Kadehimi… robot, uzaylı ve insan üçgenine kaldırıyorum.
Yürü be birlik dünyası!
Yaşasın yenilik kafası!
Helal sana robot dost,  uzaylı panpa ve mayalı poaça!



Not: üçgenler... meteor gözler... illüminati?