14 Ocak 2014 Salı

Yer çeker.


Abi çekimdeyiz. Ne çekimi? Yer çekimi. Kehkeh.’ A. Cuarón

Gravity’yi izlemeyenler için yazının kendisi kocaman bir spoylır çünkü beni filme gerdeğe girer gibi soktular, sonra meğer sik gibi filmmiş. Ben kendi kendime yükselirken bir de kült diyenler duydum ki titredim yeminle. Hal’ın devreleri yanacak, demeyin kurban oliym.

Alınmaca gücenmece yok Gravity. Karakterler tanıdık, senaryon düzdü. Klişeler gözümüze girdi, sonun da ‘meh’. Ha şu var, görüntü yönetmenine düşen envai türlü iş konusunda, evet, ışık yılı uzaktan bakınca küçücüğüz, yıldızlar pek bi huzurlu, ve dünya dışardan anasının amı gibi güzel. İyi de gülümler, evren tabi ki efsane bişey. Uzaya kamerayla çıkıp kötü görselle dönmek ayrı bir Oscar konusu olurdu herhal. Onu geç, biricik uydumuz Ay yok filmde. Nesnellik, mahremiyet hep onda, nası ekmek var, pihuu. Varsa yoksa güneş. Ne güzel doğuyormuş da, kenardan öyle nasıl da müthişmiş. Heralde müthiş yarraam. Sinsi sinsi ona yürümüş, sanki icat buldu pezevenk.

Film, 3 kişi + nasa. Biri işkolik, dünya gamıyla dolmuş, kendini uzaya atmış. Sandıra bulok. Kendisini speed’den sevmezdik ama nerden baksan gideri var. Diğeri corç kuluniy, namı diğer; kafa öne eğ, gözler yukarı, kaşlar ben aflek, bakış ‘çok seksiyim çünkü saçlarım beyaz’ belki dudak biraz bükülürse o da yaşımın verdiği mağrurluktan gelen ‘bunca yıldır seksiyim siz kimi sikiyonuz?’ tabi uzay olunca kaskın arkasında kaldı hep. Sırf o yüzden hayalli sahneyi koydurtup kaskı çıkartmış olabilir. He, elimizde bir ‘oh bıradır wher art tho! gerçeği var, tamam, sirenlerin yan memesini de tartışalım bi ara.

Neyse Gravity. Sana laflar hazırladım.
Öncelikle film boyunca ‘yakala şu hanasını sattığım şeyini’ dedirten, o tutamayan halleriniz. Soruyorum; kıyafetten içeri müzik verecek teknolojiyi yapmışınız da, o gemilerin üstünde neden daha fazla tutamaç yok? Çıkmışım uzaya, koptum mu dönüşüm yok, her taraf kara delik, siz benle taşşak mı geçiyonuz? bana yapmışın 3 tane tutungaç. O geminin her yanı dolup taşacak arkadaşım, bu ne lakaytlık lan. İzlerken yüreklerim kurudu. Katarsislere girdim girdim çıktım yeminle.
Zaten bi garip eldiven yapmışınız, fırın eldiveni mübarek. Yap şunu doktor eldiveni, güzel sarsın elimi, bi kontrolüm olsun. Ne tornavida duruyo, ne bişey. Ordan bana rihanna çalmayı biliyosun. burda canımla cebelleşim, nere baksam panik atak. Babamın hayrına geldim sanki, hayret bişey.

İkincisi o turbolu, uzayda gitme fişekli zımbırtısı. Ondan niye herkeste yok? Başınıza ne geldiyse ondan gelmedi mi? Vereydin herkese. Sanki bilmiyorsun göktaşını, meteoru. Ne var eğitimini almıyoz mu her sikin, öğreniriz, taş geldi mi vıj vıj space invader oynar gibi, oh. 
Olanın da yakıtı bitti zaten. Hayır bitsin bişey demiyorum da, yakıt doldurmaya izin istemek nedir? ‘Nasa ilerde yakıt istasyonu var. yakıt alayım mı? Nasa cevap ver?’ Ulan neyini soruyosun daha. Alsana yakıtını. Ne diycek, alma mı diycek. Sikerler öyle bilimi. Nasa yakıt aliy mi? Yok. İyi öldüm ben o zaman şurda. Saldım kendimi uzaya. Sinir oldum valla.
Bir de o karıyın oksijeni ne bitti lan hemen? Daha bi saat işim var diyodu. Demek o zaman da %30 oksijeni falan varmış, dibi dibine yetişecekti işte. Uzay da olsa bi disiplin olacak aga. Şu mereti tam doldurup çık uzayına arkadaşım. ayfon şarjı mı lan bu? Ayrıca bitik oksijeninle sen daha neyin muhabbetini ediyosun ki, ona hiç basmadı kafam. Öbürü de teğmen olucak hem karıyı kesti, hem paso lak luk. Ayrıca bu meretin bi zor zaman ekstrası yok mu? Bayılıyodunuz hani b planına geçmelere, yer mi yok arkadaşım, hayır yerçekimsiz ortamda yük değil bişey değil, bi mini tüp daha ekleyin şuna, zor zamanda çek ordan iki nefes, on kaplan gücü, yalan mı? Yada oksijen tankları olsun,  varalım yanına dolduralım. Ya da bak orda biri öldü mesela oksijeni full dolu, bi şekil yapıp, klips mlipsli bişeylen benim alabilmem lazım onu arkadaş.

Zaten uzayda elzem iki konu var. 1) oksijen 2) herşey uçuyo. E ikisine de bişey düşünmemişiniz ulan. Bi ip koymuşunuz aramıza, koptu gitti mınakoyim. O ipin herşeyden sağlam olması lazım arkadaş. O ipin içini kablo mablo döşiyceksin, ne biliyim eldivenimle ip arasına bi magnet sistemi yapın bari. Bi yardımcı bulunun lan. Kaçtım mı uzaya, dönüp duruyorum işte. Karadeliğe denk gelsem bi ihtimal farklı boyuttan çıkma durumu var, meçhul. Bi desteğin yok, bi tesis kurmamışın. Sen beni niye çağardın arkadaşım?
Olum yazık yazık, kadın kendi imkanlarıyla yangın tüpüyle falan uğraştı da fıs fıs kendini zor attı alete. Bilim bu mu lan? Buysa gidilmesin arkadaş. Safi adam israfı. Hele ki o düştükleri (uzay!?) ‘aşağı çekme’ dediği kısımda büyük erör verdim. Corç bize bişey anlatmaya çalışıyor da ‘beni sen mi iteledin?’ kadar karşılık buldu bende valla.

Ayrıca her şey mi son anda, son saniyede. Sonra holivud deyince tırı vırı oluyo.  Karı tam alete tutunucak tüp bitikmiş, patlamadan son saniyede kapattım kapıyı,  ucuna, kenarına, kıçı kıçına... o kapılar hele niye dışa açılıyor? her seferinde mi uzaya savrulursun ya, ergonomi sıfır. Veya kızın aracı kullanması lazım ama testlerde hiç başaramazdı, hep çarpardı bilmem ne. Ya bi bırak. Bin yıllık formülle aksiyon üretme artık. Ayrıca nası çarpıyo olum? karıyı manyak vermediniz mi baştan? ‘hastasın gel’ dediler ‘yok iş yapıcam’ demedi mi? En güzel onun sürmesi lazım. 6 aylık eğitimle, bi de tembel karıyı makine başına mı koydunuz? Yahu, o ölen adamın yanından aile fotoğrafını çıkmayaydın bari. Her bok uzaya uçsun, herifin dramı bi şekilde göründü kenardan, bu mudur?
Ayrıca ben o tipin yavşaklıklarını sevdiydim, zıplıyo dönüyodu, eğleniyo full. Onu da ilk öldürdünüz zaten, hayattan zevk alan, keyif pezevengine oh olsun mu yapıyosun, napıyosun? ‘Memesi görünen ilk ölür’den ne farkı kaldı? He, kafamıza taş yağarken tornavida çevireni hep eller üstünde yüceltelim, çok güzel. Karı yere indi de bi toprağı öpmedi, nası yalan lan o? Işık yılı yol geldi ağzına yüzüne sürmesi lazım, biraz dürüstlük rica edicem. ‘artık dünyayı sikerim!’ gazı geldi hemen, yeniden doğmuşmuş, bi sinirin boşalsın bi ağla lan o zaman izansız. Zaten corç kuluni geldi sanırken hayalmiş, çünkü güç hep içimizde, kendine inan falan. Nası orcinal nası orcinal.

Bak şimdi aklıma geldi, o hani corçla sandra arasında tek bi ip kaldı da, corç kendini saldı uzaya hani. O kadın onu çok net çekerdi bence. Ya tamam kadın hayatta bişeyleri geride bırakamıyor, corc’u let go edecek de şöyle bi hızlı, bi ivmeli çekeydi gelirdi bence.
Filmde iki şeyi sevdim ben.
     1)   Sandra bulloğa uygun bir rol olarak; ulumak. Ama sandığınız kadar derin bişey değil o anacım. Yok.
     2)   Olayın içini gösterirken -hani sandra’nın kurtulma aletinde yakıtın bittiğini farkedip behlüle dönüşmesi anında hani- kamerayı dışarı alıp da, sessizliğin içinden bakınca nasıl da kimsenin haberi yok ve umurunda değilsin hissi. Seyirciye ‘lan bak ben burda oturuyorum orda neler oluyor’ kafası yaşatma. Bu güzeldi işte. Hem space odissey’e bir selam gibi olmuş. Mis.

Neyse, izleyin tabi. Let go edemeyen kızın, herşeyin doğası itibariyle elden gittiği uzay ortamında yaşama tutunması hikayesi, bi de yıldızlar falan. Seversiniz elbet. Onlar tutamadıkça krizlere girer, yalnız şuan farkettim yazı boyunca hiç tutunamayanlar esprisi yapmamışım. Kendimi büyük tebrik ediyor, şukumu vermek üzere bu güzel haiku’yu sayfaya davet ediyorum.

Uzaya çıktım,  ipim kopuk.
Nasa’ya selam, oksijen bitik.



15 Nisan 2013 Pazartesi

Bana milyorlar lazım


Var ya azıcık içimde şeytanlık, azıcık Darth Vader’lık, Daffy Duck’lık olsa bilim adamlarına oksijen makinesi yaptırırdım. Onu icat eder, işleme sokar sonra da ‘Bak ağaçları kesiyoruz ama buna yatırım yapıyoruz. Ağacınki sana yaramaz, bizimki mega oksijen’ diye reklamını bağrırdım. Of allahım çok param olurdu o zaman. Tam bir göt olsaydım keşke.  Bak illüminat yine yoksun! Güçlerimizi birleştirsek neler olacak yoksun. Şş buraya bak, papayı meslekten soğutmuşunuz, ne ayak? Gene neyi paylaşamadınız lan. Burda ne yazıyorsa o hıristi, sen sıkma canını.

Yalnız, geçen rüyamda bi zengin olmuşum var ya, bak dinle;

Aşmış param var. Güneşli bir yaz günü, şatoma yerleşiyorum.
Kapıda nakliyecilere çay götürmüşüm,  ‘abla sağ olasın, para var ama insanlık bitmemiş’ diyorlar. ‘Olur mu ustam rahat rahat yapın işinizi, isterseniz bitince arka tarafta rolır kostır var, bi tur binin serinleyin’ diyorum ‘yok abla beni tutar’ diyor usta başı, diğerleri de yanaşmıyor. Birinin gözünde görüyorum ama, canı çekmiş.  Sokrates heykelini taşırlarken yanaşıp ‘Sen gel istersen, bindiriyim rolır’a, lan nolacak bi tur bin, açılışı yap’ diyorum. Hevesleniyor hemen allahsız, kıpır kıpır oluyor ama ‘usta kızar’ diyor. ‘sikerim ustanı, gel lan işte’ diyorum, sinirleniyorum.
Bahçe gezegenli bahçe, satürn gezme arabası.
Sürüyorum rolır'a .
Bindiriyorum alete, takıyorum kemerini. Bunda bir heyecan, kıpraş kıpraş.
Bi başlatıyorum canavarı, allah. Bu bir iniyor, bir çıkıyor aletlen, bir görünüyor bir kayboluyor, böyle uzaya gönderilmiş şempanze gibi başı götü dağıtırken arkadan bi ses, ‘SAMEĞT, lan Samet!’, ustabaşı gelmiş. ‘Napıyon lan davar! İn aşağ’ diyor, fırlatıyor terliği ‘Abi yok diyorum ben bindirdim, canı çekmiş çocuğun al terliği allasen, böyle zarar veremezsin alete’diyorum.‘Ayrıca gelin siz de binin ne var, yalvarttınız mınakoin’ diyorum. Utanıyorlar.
Bakışlarımla bindiriyorum hepsini. O biçim kafa yaşatıyorum bunlara. İnince hepsi teşekkür ediyor. ‘vehe nebçim aletmiş abla, sen buna her gün nası bincen, bu neymiş, sen buna bilet kes’ diyorlar.
İş bitince kapıdan uğurluyorum ekibi, ‘bak tamsınız dimi? Eksikleri kontrol edin, içerde gizli bölme var, ortalık tuzak dolu, bilmeyene zindan olur bu ev…’ derken uyandım. Eksik var mıydı bilmiyoruz, varsa da Samet’tir diye düşündüm, hoşuma gitti. Meraklı insan severim.

Tabi esas planım bambaşka, şatodan önce başlayacak bu master plan.
Kendime bir bilim ekibi kurmayı düşünüyorum.
5 tane meraklı bilimci.
Biri mühendis, biri uzaydan anlayıp hayvan gibi de fizik kasıcak, diğeri kimya biyoloji bilecek, öbürü mistik olayların aşığı. Bir tane de organizasyon bilen araştırmacı ruh koyucam. O da bakmak görmek istediğim yerlere, acayipli şeylere falan gerekli telefonları açsın araştırmasını yapsın beni organize ederken bir yandan diğerlerinin aklına akıl, hevesine heves katsın.

Bu ekibe bir ev tutup, her gün tavuk pilavla besliycem koçlarımı.
Sonra da sorularla, teorilerle gelicem adamlara.
·         Dünyayı delme teorim mesela, eğer bir yerden kazmaya başlasak ve nesillerce kazsak kazsak, dünyanın ortasında bir delik açabiliyor muyuz? Magmanın etrafından dönsek mesela, olur bence. O delikte yerçekimi falan nasıl? Deliğe atlayınca noluyor?
·         Veya beynin %5 i kullanılıyorsa niye %100’ü evrilmiş, hani ihtiyaca göre eviriliyorduk?
·         Ya da 5 duyudan başka algılar da kanıtlansın. Belki karşımızdakinin korktuğunu anlayabilme algımız var veya yeni seviştiğini veya 5 gün önce balık yediğini? Ya da o algılarımız belki zamanı hissediyor gerçekten, ya da hayvanların düşüncelerini ya da hesaplayabiliyor dünyada kaç kişinin o anda uykuda olduğunu, ya da rüzgârın yüzüne saatte kaç hızla çarptığını falan mesela. Belki tüm bunlar beynimizde birikiyor ama kullanmayı bilmediğimiz %95’te duruyor.  O 95 ne kafalar yaşıyor haberimiz yok. Bu ne randımansızlık arkadaşım.
Yapabilenlerin listesini de istiyorum. Tibet, Hindistan, Antartika, gerekirse beraber yaşarım. İki cümle hayat dersi için 3 gün kuyuda beklemeye razıyım.
·         Bir takım icatlarım da var. Misal göbek sayma makinesi. Belimize takalım, açalım Mezdekeyi, saysın kaç göbek attık. Düğün salonlarına, kınalara satalım bunu. Yarışmalar yapalım, ‘ya el yelil’ şarkısıyla en fazla göbek atana bir çeyrek falan verilsin. Hiç olmadı Süheyl Uygur alır, bak söylüyorum.
·         Ya da ekmek elleme makinesi olabilir. Böyle ekmeği sıkıcak el gibi, söyliycek ‘bayatlamış, taze çıkmış, 3 günlük ama yenir’ falan. Bakkal market alsın bunu. Hijyenik ekmeğin dibi! Aynısının karpuz versiyonu da olur, kütürtüye sensörlü.
·         Bir de bence, şu kurban olduğum evrende her şeyle her şey sinsi bir ilişki içinde. Misal bir kâğıt 8’den fazla katlanamıyor, bunun kara deliklerle ilişkisini altın oran üzerinden açıklayın bana. Bak söylüyorum, o ilişkilere kasarken kainata dair acayip ipuçları çıkacak, şu lafımı dinleseniz belki hayvan gibi gelişicez işte.
·         Ayrıca Atlantis, Mu kıtası ve Agarta uygarlığı hakkında da net bir araştırma başlatıyorum. Bana tane tane anlatın şunu. İnsanlığın altın çağı olum şaka mı? Bir koldan ben de Sümerce öğreneyim, Mayaca-Türkçe sözlük falan, bunlar gerekli hep.
·         Veya uzaylılar gelecekten gelen insanlar olabilir mi? Belki uzaylıya evrildik.
·         Ya da hastalıkların hepsi psikolojik mi gerçekten? Belki de Hipokrat yemini ‘bunu kimseye söylemiyceğime…’ diye mi yürüyor. Tıp mı yalan, noluyor?
·         Hepsini geç, belki ben bu dünyayı kendim kurdum, aslında ayı gibi % 100 kullanıyorum ama zihnimdeki doktorlara %5 dedirtmişim, hain planlarım var belki.
·         Hayır, belki dünya olarak bir gezegenin reality show mekânıyız, bizi yapmış oradan izliyorlar, onların da eğlencesi biziz belki. ‘Biri bizi gözetliyor’un organik versiyonu işte, ne farkı var?
·         Ya da en sevdiklerimden biri, ya dünyada belli bir zekâ varsa da onu paylaşıyorsak nolacak? Belki sen zekileştikçe birileri aptallaşıyor, ying yang’ın allahı zihinlerimizde belki.
·         Ve illüminati! Reptilyan’ın evladı! Senle işim bitemez benim. Peşindeyim illü. Tüm delilleri, tüm gizli şifreleri ve kanıtları toplayarak bir şekilde o maskeli toplantılarınıza katılmalıyım elbet. Planımın göbeğinde sen varsın.

Bu ve bunun gibi daha niceleri beynimi içerden dürtüyor.
O yüzden ya ben zengin olucam, ya da aranızda toplayın üç beş, şu projemi destekleyin. Bak bir şeyler çıkarsa istersek dünyayla da paylaşmayız, aramızda gelişiriz. Dayımıza yiğenimize yarasın, ne güzel işte.

Buradan evrene, kutsal ağaç köklerine, ay’a ve kara deliklere, kuantum kapılarına sesleniyorum. Budha’ya ve Ganesh tanrısına selam durup, meditasyon guruları ve Tibetli rahiplere yakarıyorum;
Bana paralar içinde yüzmek verin.
Böyle ama musluklardan aksın istiyorum, ihya et beni.
Öyle bir bereket yağdır üzerime ki her şeye bulaşsın.
Aldığım her cipsten taso bulayım, kemeri bi çekişte çıkarayım, bağcıklarım çözülmesin ve göz kalemi akmasın, cebimden beş lira çıksın ve de cipsin dibi bana kalsın. 

Hiç olmadı güzel para basmalı makinem olup hiç yakalanmasam da olur bence.
Niye ki?
İlle yakalanıcam mı?
Kesin mi?
Bi kıyak yapılır, niye ki?
Hani kardeştik kuanti.



10 Mart 2013 Pazar

Çocuk idiottur.


    ·  Sabah 6. Zank diye uyan.
    ·   Soğuk salona git.
    ·    Kumandayı koltuğun içinde ay çekirdekleri arasında bul, ay çekirdeğini ye.
    ·    Kumandaya bas. Işığı yansın ama çalışmasın.
    ·    Basa basa televizyonun yanına kadar git. Ucunu televizyonun ışığına daya
    ·    Aerobik izle (Çünkü renkli çoraplar çok ilginç.), sen de dâhil olmak iste, evde renkli çorap bulama, programı kaçır.
    ·    Çizgi film izle. Kitlen.
    ·    Evdekiler uyanınca kahvaltı.
    ·    Yumurtayı soyama, cebelleş. (Ama yumurta kabı o masadaki en ilginçli şey, arada onu kes.)
    ·    Peyniri sürmeye çalışırken ekmek delinsin. Çok sinir ol.
·    Reçelle cebelleş. Zeytin çekirdeğiyle, bıçakla, masanın kenarındaki bir şeyli bir şeyle cebelleş.
·    Elini yıkamaya gönderil. Elini köpürtürken çok uğraş. Seni unutup üzerine ışığı kapasınlar, çok tırsıp kaç.
·    Anneanneni balkonda bul, beraber fasülye kır. Eteği, şişmanlığı bir garip gelsin. Anneanneyi zenci ajan san, eteğin altında siyah bacak bulma umuduyla altına gir, nefes alamayıp kaç.
·     Arka odaya gidip minder kalesi yap. Çarşaf, battaniye ve masa örtülerini perdelere mandalla, o çatı. Pazar arabasının sapını yükselt, o sütun. Mutfaktan ekmek peynir al, altında ye. Adada kalmışsın annen baban yokmuş, arka balkon da denizmiş. Nefesini tut, balkona dal. Sepetlerden soğan, pattes bul. Onlar çok önemli yemekmiş. Nefesin bitince odaya kaç.
·    Harita çiz. Köpekbalıklı fırtınalı, kenarını kibritle yak. Anneniz babanız yokmuş, yatak tekneymiş, viledalarla kürek çek. Dalgalara kapıl, fırtına. Arkadaşın düştü, viledaya tutundu tutundu, tutunamadı atla, yüz, kurtar. 'Az kalsın ölüyoduk, bu ne sorumsuzluk' gibi bak.
·     Sokağa çık. Tanımadık bahçelere gir, ses gibi hışırtı gibi şeyden ödün kop.
·     Bisikletli arkadaşı gör.
·     ‘Bir tur versene’
·     ‘Vermem’
·     ‘Siktir’
·     Annen duydu, topuk.
·     Mahalleye in, yorgancının camının önüne git. Pembe mavi yorganların içinde bıyıklı adam. Çok garip gel. Çok garip. Canın içeri oturmak iste. Adam seni fark edince kaçış.
·     Evde çok sıkıl. Kendine mektup yaz. ‘10 yıl sonra çok eğleneceksin mi? Aferin!’ Ptt’den kendine gönder.
·     Yatağın üstünde walkman’le Burak KUT dinle, “Haydi Zıpla” yerine kadar sallan, gelince hep zıpla.
·     Bahçeye bir şeyler göm. Erik ye, karpuz kabuğu kemir, çamaşır makinesi kutusundan zaman arabası yap, evde direksiyon olabilecek bir şey ara. Bul. Role uygun bir şeyler hep bul.
·     Kasete sesini kaydet. Program sunmalı kayıtlı, şarkıcılı.
·     Akşam yemeğinde patates köfte ye. Masanın altında yemeye çalış, yerken bir yandan oturanların bacaklara çalış. Masanın altından çıkarmak isteyenleri ısır. ‘İyi, kal bari.’ dedikleri an sıkıl, çık.
·     Sandalyeyi geri itip masaya tekrar tutunmaya çalışmalı oyun yap kendine.
·     ‘Düşeceksin’
·     ‘Düşmem!’
·     Masayı tutama, düş. Kalorifere kafanı geçir, kafan yarılsın.
·     Kanı görene kadar dur. Görünce ağla.
·     5 dikiş.
·     Eve gelirken arka koltukta uyu, araba camından tersten havaya bak.
·     Ağaçlardan mahalleye geldiğini anla, uyuma numarası yap.
·     Baban taşısın, kıs kıs gül, durumu çaktır.
·     Yatağın altındaki yaratıktan, Freddie’den, katilli hayaletli hırsızlıdan kork. Yatağa çok yaklaşma, uzaktan atla.
·     Çişin gelsin kalkama.
·     Yat sağına, dön soluna.
·     Uyu.
·     Rüyanda annenle parende at.

Çocuk idiottur tabi, 3 kuruş aklı yok.
İdiotlukta ekmek var yine bakma, 
ya bırakıcan sanat manat kassın, ya da manavın yanına ver.
Üzümleri yer durur pıt pıt.








18 Şubat 2013 Pazartesi

Kız beyni nasıl hacklenir?

Ufaktan çiftleşme gereği mi nüksetti?
Kadın beyni bilinmezliklerle mi dolu?
Telaş yok yiğitlerim!
Aklınız yerinden oynayacak.
Dişilik müessesesinin şifresi bende.
Sırrı veriyorum,
Yaklaş…


‘Bu mu? Şu mu?’ belası:

Sevgilinle dolaşıyorsun.
Bir anda kızın gözü parlak vitrinlerden birine takıldı,
‘lan, dur, hop!’ demeye kalmadan, içerdesin bile.
Ayakkabılar, çantalar ve cüzdanına göz dikmiş kaypak satıcılar etrafınızı sarmışken, sen panik atak geçirmenin eşiğinde ‘şu kenara oturayım bari’ diye arandığın sırada; 
Kız dikildi karşına;
 ‘Tatlım… Bu yeşil olan mı? Mor olan mı?’
 İşte o soru!
 İçten içe ‘bakalım beni ne kadar tanıyorsun? ile filizlenen ve eğer yanlış cevap verilirse -evet dedikleriniz hep yanlış - ‘beni umursamıyor’a kadar uzayabilen, ‘halbuki ben sana güzel görünmek için…’ ile devam ederken gözyaşları ile ‘yarebbi kahrolayım ben’ dedirtebilecek bir Renee Zellweger filmine dönüşebilir.

Evet, belki Fifa hiçbir zaman bu kadar hoşgörüsüz olmadı ya da Warcraft sana heyecanla yaklaşan bir golden retriever’dı.
Ama artık bir sevgilin var.
Oyunun kuralını öğrenemeyenler bu düzenden elimine olacak.
Çünkü o güzel suratın -ki kabul edelim bu muhtemelen sen değilsin- yardımcı olmayacak, aç kulağını!
Öpüşme ve sevişme tanrıları adına,
küçük kaşık & büyük kaşığa saygımdan bu sırrı açık ediyorum.

Bir yöntem var:
Cambaz olacaksın.
Binlerce dansöz olacaksın.
Çaktırmadan, usul usul cevapları ona verdireceksin.
İzle…

-‘Tatlım. Bu yeşil olan mı? Mor olan mı?’
-‘Hmmm… Ya bu yeşil olan… senin şeyine yakışır di mi, vardı ya hani böyle yeşil bişeyin… hani böyle…’

·         Kesin vardır yeşil bişeyi. Ya da mor. Fark etmez. Boşuna gelmedi onlar önüne.  Cümleyi bitirmene bile gerek yok. Hatta bitirmemen gerekli zaten. Bunları söylerken ellerini böyle üstüne doğru falan tutacaksın; sanki bişey bulmuş ve ufaktan heyecanlanmış, ilgilenmiş de, hani dilinin ucunda ama çıkaramıyor haline bürüneceksin.
·         Emin ol, o başladığın cümleyi öyle bir devam ettirecek ki, ‘olaya nası bu kadar dahil oldum lan, merkezindeyim her şeyin, ama bana dokunan bir şey yok’ diyeceksin.
·         Çünkü bir anda ‘he yeşil kazağım di mi? mor tşörtümü diyosun sen, evet. Sarı gibi olan montumla da yakışır zaten’ ler gelecek. Ardarda. Yemin ederim max payne o hızla sıkmadı elin Meksikalı mafyasına. Ta-ta-ta-ta-taramalı mübarek.
·         Ve sana düşen tek cevap ise;
-Aynen tatlım!
·         Hatta işaret parmağınla ‘aa nasıl da buldun, tam da onu diyorum işte’  gibi bir hareket, göz parlaması, kendinden emin bir kafa hareketi belki, böyle net.  En sevdiği gülümsemeni de çaktın mı, 3 dakikada el ele kol kola garantisi veriyorum.
·         Çünkü kız için zaten senin düşündüğün şeyi tam anlatabilme ihtimalin yok, yani zaten götünü de yırtsan ona yetmez. Ona yetecek tüm açıklamaları sadece kendisi yapabilir. Sana düşen tek şey ilgili olduğunu hissettirecek bir iki mimik ve yukarıdaki sihirli kelimeler.

Ekstra:
De ki mesela ‘Bir şey almamasını da sağlayarak çıkmak istiyorum oradan.’
Tamam.  Öyleyse bu level’ a getiriyorsun yine ve;
- ‘Ya aslında… Bilemedim… Bunun gibi başka modellere de baksan belki, ben anlamam sonuçta ama ne biliyim. Aklımızda olsun, olmadı internetten falan bakılabilir, güzelmiş çünkü, ama buradakiler tam olmamış gibi…’
(Anlat işte bişeyler, tekrarla dur. Böyle kaşlarını ufak köpek gibi kaldırarak, hani çok yardımcı olmak istiyorum ama bilemiyorum ki, yarebbi bana da vereydin şu yeteneği de sevdiceğime yardımcı olaydım, neden yarebbi nedeğn !?!)

·         Bitti. Reset işte. Konuyu uzak bir geleceğe attın bile. O zaten bunu sürekli yaşıyor, kendisi bakarsa bakar, bakmazsa unutur. Sktredicen sonrasını.

İşin keyif kısmı:

1.İlgili bir sevgilisin.
2.Eski sevgilisinden daha iyisin.
3.Diğerlerinin sevgilisinden de daha iyisin.
4.Arkadaşlara övülmesi gereken bir sevgilisin, artık haberin olmayan kızlar bile seni istiyor.
5. Onun gözünde artık daha iyi sevişiyorsun (yalan değil, kadın beyni böyle)


Ya.
Nası manyaks kafalar di mi?
Öyle bir etki yarattın ki artık, akşama french usülü ziyafet.
Bak ezoterik bilgi verdim resmen, nesilden nesile yayın bunu.
Bu dava nice yiğitleri harcadı, eritti.
Ayık olun.






13 Şubat 2013 Çarşamba

Let’s Twist again!


Olum pepsi twist lan!
Ondan başka bişey içmediğim zamanlar vardı benim.Metro otomatında kalmadığını görünce üzüldüğüm seçenekti.Satılmayan cafeye, bara sinir olduğum teneke içi serinlikti, ferahlıktı, denizden çıkınca ufaktan gelen esintinin damağımdaki ikiziydi resmen.
Sıcak gelirse sinirlendiğim, soğuk gelirse kafama diktiğim gibi yarıya indirip, geğirmeye çekinmediğim lezzetti.

Onu bitirenler utansın.
Piyasadan kaldırmak için oy kullanan pazarlamacı ekip, kaşıntı bassın heryerini.
Focus grupta yanındakilere şekil yapmak için bok atan, ‘limon içinde olunca olmuyo yeaa’ diyen genç, gevşek genç. Limon fışrasın gözüne. Rahatın bozulsun.


Coca cola’nın tozunu attırabilecek yegâne lezzetiydi pepsinin.
Koz maçasıydı.
Joker’i ve Zeki Müren kapısıydı.
Bir royal flash değilse bile, -çünkü onun alkol içermesi zorunludur - kesinlikle bir fullhouse potansiyeli taşıyordu.

Ya Türk milleti sana bişey sormak istiyorum. Bak.
İskenderin var, zeytinyağlı dolma, tantuni, ne bileyim içli köften var.
Mis gibi damak tadı yedi ceddinden sana akmış.
Ama denemiyorsun, şans vermiyorsun. Niye öyle?
Neden inanmadın bu limonlu cennet içeceğine?
Sana bişey söyliyim mi Türk insanı?
Yeniye yaklaş. Yeniyi sev.
Hani yüzyılın en büyük miti ‘pepsiyle colanın arasında bi fark,  cola da gizli bi içerik varmış, kerameti ondaymış’
İşte o kerametin anasını belleyecek bir lezzet yakalamıştı canım pepsi, çalışkan pepsi, üretken pepsi.
Sen hem denemez, hem bok atarsın.
Yurdum kadını bak, minik minik hamurlara daha minik kıyma koyim, üstüne yoğrutlan tereyağ gezdireyim demiş. Üşenmemiş kadın.
Sen anca löp löp ye Türk insanım. Kaşık kaşık götür.
Ulan içtiğin çay bile, çin imparatorunun sıcak suyuna çay yaprağı düşmüş de çıkmış arkadaş.
Adam ‘götürün şu pisliği çin seddinden aşağ salın’ dememiş.
Bakmış tadına.
‘vay canısı, bi sigara bi ince belli gönderin’ demiş, takılmış.
Hüpür hipür içiyoz fena mı?

Merak iyidir o yüzden.
Pepsi twist de iyiydi işte.
Sonra bir anda yok oldu piyasadan; kantinci almıyoruz dedi, bakkal gitmiyor çekti, otomatta bitti ışığı. Dört dönüyorum yok. Adamların kısmetiyle oynadınız. Tansaş’ta kalmıştı bi, Tansaşı da yıktınız.
Neyin peşindesiniz lan.
Ben şahsen şunun peşindeyim;
Çin imparatoru niye çay tarlasında sıcak su içiyormuş?
Orada kaldım mesela.
Nası twist.
O biçim.