18 Nisan 2012 Çarşamba

230.üyeye Jagermeister!

Şaka lan tabi, jager çok para.
Kutlama amaçlı ben bi bira açtım, o kadar.
Ortam piçliği, popülerite manyaklığı, kıvanç tatlıtuğ klonluğu vadettiğim bu çogzel ortamda biriktikçe biriktik.

Artık kendi kendimi takip etme günleri bitti, efkarlanıp içmeler son buldu.
Kafanıza hayali konfetiler yağdırırken gurur duyuyorum sizle.Şaka maka seviyorum lan işte hepinizi.

Hem de geçen rüyamda 1000 kişi olmuşuz onu gördüm.
Böyle herkes bizde toplanmış, partiler, balonlar, konfetiler falan cümbüş var. nası içiyoruz ama pühüüü sünger gibi. 'yarasın aslanlağrımğa benim' diyorum bağarıyorum. sonra içeri odadan jackie chan geliyor,  'what da fak is goin on' falan diyor, yamuk yumuk ingilizcesi. bi de içmiş küp gibi, vurmuş tabi ufacık adama, küfelik olmuş. 'gel abim diyorum, şu tarafa geç otur, sana bir midye dolma açayım' diyorum. '500lük mü 750lik mi' diye soruyorum. yok yok diye eliyle işaret yapıyor, istemiyor. 'abim diyorum, sen dövüşçü adamsın, deniz mahsülü bu, can verir' diyorum. 'at 3, 5 tane mideni tutsun' falan. 'i dont want trabıl' diyor. ben de 'olur mu abicim, al istersen tepsiyi ye, senden saklımız mı var' falan diyorum, koyuyorum tepsiyi kucağına. neyse sonra mutfağa gidiyorum falan, ev mahşer yeri zaten, bi yandan duvarlara bloğum yansımış. bir anda tak! 1001 oluyor üye sayısı. Bir coşku seli, bir mutluluk, çığlıklar içinde yakınımdakiler beni havaya kaldırıyorlar, 'lağn noluyor' diyecekken eller üzerinde salona geliyorum. Tam bir rock star havası falan fişman, küüt vuruyorum kafamı avizeye.
öyle uyandım işte.
ya.
çok acayip dimi.
1000 kişi olalım istiyorum ben.
parti yapıcam.
hatta 1000.'ye jackie chan'i veriyorum.
beleş.



Kapatmadan; 230. şanslı üye olan Mononoke'ye (nam'ı diğer hallucinations'a) sevgilerimi gönderiyorum. Kendisini sözlükten de bilirim. süper.
Yalnız bloğunda gezerken mouse'un ucunda bi yıldızlar çıkıyor, her yere takip ediyor falan, paranoyak eder öyle şeyler beni.
habire ona kitleniyorum, sayfada fır fır dönüyorum.
dün ayık kafayla bi daha baktım, varlar gerçekten.
döndüm durdum yine.




10 Nisan 2012 Salı

Aç gözünü bilim! Ay dünyaya düşebilir!



‘Düşmez, raadolun’ diyor bilim âlemi. Kozmik enerjiler, çekim yasaları, etki tepkilerle kanıtlıymış bu durum. Ama tam ikna olmadım ben. E çünkü insan mahlûku dünyanın sistemleriyle oynayıp oynayıp, o mükemmelimsi işleyişe çomak sokabiliyor sürekli. Kendini bilmez takılıyoruz biz çünkü. Öyle seviyoruz. İcatlarımız mucitlerimiz sağ olsunlar, oturduğumuz yerden ozon tabakasını deldik. Yapmadık mı? Yaptık.
İnançlar konusunda bile böyle şuursuzduk hatta; bir gök tanrı dedik, bir güneş tanrı dedik. Ekmek, su, yün çorap tanrısı, bir yere varamadık. Bir ara hepsini bağrımıza basar gibi olduk, hepsi kendi işiyle ilgileniyordu, uzmanlaşma vardı, bir işimiz oldu mu ilgilisine başvuruyorduk falan. Tam bu sistem biraz daha hümanist, doğadan bir tavır takınmışken; Bir anda biri çıktı bu sefer; ‘ben tek tanrıyım, bi ben varım, diğerlerini boşver kanka gel sana bana bak’ dedi. Ve direk sattık o kadar tanrıyı. Hepsini birden hem de, hiç düşünmeden baya satışı koyduk güneş tanrısına, afrodite falan.

Düşününce mitoloji çok ilginç bir alan, kafamıza göre var yok diyoruz, kabul götürür bir hukuku var, değişik. Hâlbuki bas hepsini bağrına, hepsini sev dimi? Kırma yani kimseyi. Ama işte o satışı koyduğumuz gün lanetlendik bence. Ben haklı çıkarsam çok net yapıştırırım cevabı, ben demiştim derim. Yeminle ben zeus’unu, dionisos’unu ayrı ayrı sevdim, gücünü doğasından alan tanrıya sempati duydum hep derim.  Haklı çıkmazsam, Zeus falan cehennemde olabilir tabi, ama sıkıntı yok çünkü Einstein, Michael Jackson, Ghandi, ve tabi ki John Lennon, hatta Elvis Presley falan da orda olacaktır. Yani ne kadar karizmatik, zeki, süper ilginç adam varsa çok muhtemel karşılaşacağız. E biz de napalım Einstein’la teori kasar, Michael Jackson’la moonwalk yaparız. Ben organize ederim herşeyi.

Machievelli’ye biraz hak veriyoruz demek ki bu noktada, kendisi ‘insan çıkarı olursa satar, pis bir mahlûktur’ derken haklıydı belki de. Doğasını, tanrısını satan bugün gelir seni beni satar, satmıyor mu? Satıyor. Al, hepsi tarihte gizli işte. Doğa ana falan da utanıyordur bizden kesin. Gerçi biz yok olursak doğa 50 yılda kendini eski haline getirebiliyormuş, onu öğrendim de ferahladım. Çok sallamıyordur o yüzden, geniş takılıyordur. Biz de tüm enayiliğimizle ozonu yırtalım, buzulu falan eritelim. Yarın öbür gün ay’ı düşürmeyeceğimiz ne malum. Ve düşse mesela nerelere düşer? Lokasyonlar belirlensin, önlemler alınsın.Düşerse nükliycez mi direk, napıcaz?
Kimse de merak edip araştırmamış. Bilim düşmez dedi tamam da, bilim de oturmasın, yeni sorular sorulsun. Bak yine benle irtibata geçmen gerekiyor sevgili bilim. Ama ne bir telefon, ne bir faks, ne bişey. Geçen okudum dünyanın fizik kuralları değişiyormuş, yani yer çekimi, o bu. Sabit değilmiş hiçbiri. E yarın bir bakarsın sayko bir kozmetik ürün çıkar, mc donalds köftesini labarotuarda yaratır, petrol çıkartırken dünyanın sismiğiyle oynanır falan, ‘yukarda duruyor, ay aşkım ne şirin’ falan dediğin gök cismi, küt der iner aşağı valla. Az önce baktım, Ay’ın çapı 3460km imiş. Dünyanın 4te biri kadar. 200 ülke olsa, nerden baksan 50-60 ülkeyi ilgilendirir yani. Ayrıca 4buçuk milyar yıllık yaşlı bir küre bu, ve tüy gibi de hafifmiş dünyaya göre. İki seyirir olduğu yerde, çıt eder kopar yörüngeden. Uzaya uçsa gitse yine iyi, oturur valla üstümüze. Sonra yok yenidünya düzeniymiş, illüminatiymiş falan toptan yalan oluruz bak. Hatta büyüklüğü ve ağırlığı falan öylesi bir etki yaratabilir ki dünyaya güm diye vurduğu gibi, direk yarabilir ikiye. Yumurta sarısı gibi güzelim magma akar gider valla.

Bir de düşün o kocamanlığı, hayal et bi.
Ben yapamıyorum bazen.
Mesela güneşten daha büyük bir şey yok gibi sanki.
Hayır biliyorum da, kozmozda saçma sapan, ayı gibi gezegenler var ama düşünmeye çalışınca beynim sıkıntıya giriyor. Almıyor kafam. Hele ki ölçeği böyle hızlıca yukarı çekerken börtü böcek falan geliyor aklıma, sistem hepten kitleniyor. Kapayıp açmak zorunda kalıyorum, yalan değil.
Herhalde o ilkokul uzay maketleri yüzünden oldu bu. Bir de küçük prens yüzünden olmuş olabilir. Velet duruyor gezenin üstünde, tek kişi ancak sığıyor falan. Onun sayesinde bir gezegene gidildiğini düşününce, herkesin gözüne 10 dk da turlanıp bitecek gibi, kenarında durursan uzaya düşme ihtimalin olan yuvarlak krater geliyor. Ben buna psikolojide ‘küçük prens etkisi’ diyorum. Bozulduk küçük prens. Gezegenleri anlayamadık hiç. Senin yüzünden uzay bi garip.

Bir de aya yerleşicez falan diyorlar, yolculuklar yapılsın, şehirler kurulsun falan.
 Zaten bu aralar Ay hayvan gibi büyük, hiç denk geldiniz mi? Garip işte, bir parlak, bir yakın falan.
Aya yerleşilmeye kalkılırsa, ben gitmem valla. O iş sakat, çok ciddiyim yani.
Bir gider bakarım, şöyle yere bi vururum ayağımla pat pat, bir eğilir sesini dinlerim.
Sonra da ‘Ay düşeceeğğğk’ diye bağırır, kaçarım ordan.
Kimse de tutamaz beni. Koşarken kenardan uzaya düşersem, o küçük prense de selamımı yollayıverin. Canına sıçtığımın oğlanı deyin benim için. Beni de kara deliğin birinden alırsınız artık. Kenarına tutunur, ordan bakarım. Yalnız aman deyim çok bekletmeyin, kara delikten mayalı falan çıkar, bişey der, dil bilmem kem küm ederim, ayıp olur. 
Uzayda yer çekimi falan da yok, gerilirim ben.