Masa teorimi anlamanız
için, size kuantum denen müthiş şeyi kendi sistemimle anlatıcam şimdi. Korkacak
bir şey yok, başlıyorum.
Şimdi kuantum çok acayip. Bunu bil bir
kere. Öyle yer çekimi gibi, dünya yuvarlakmış gibi kabul etmesi kolay değil,
insanın beyni dönüyor valla.
Şimdi. Peygamber sabrına sahip bilim
adamlarımız; sabahtan akşama kadar atomu inceliyorlar tamam mı? Einstein
‘4. boyut zamandır’ deyince atomun dibine kadar baktılar. Ama bişey
bulamadılar çünkü içi boş çıktı. Atomun % 99’u boş yani. O boşlukta bir enerji
buldular ama nedir ne değildir ölçüp biçiyorlar işte. Bir de deney yaptılar,
çift yarık deneyi. Atomu yolluyorlar bir yarıktan içeri, ne şekil çizecek diye;
biz bakınca başka şekil çiziyor, bakmayınca başka. Yani incelemeye kalktığında
başka davranıyor atom, piç anlıyo mudur nedir, bir garip. Ama ona bakışımızdan
etkileniyor işte bir şekilde. Hatta nasıl baktığımızdan bile!
Bak hatırlarsın, yılların deneyi vardır.
Adam suya her gün ‘seni seviyorum’ demiş, su kristalleri güzelleşmiş. 'Allah
belanı versin’ demiş, kristaller tipsizleşmiş. İşte o deneyi de bağrına bastı
kuantum. ‘demek ki, su atomları da bu düşüncenin niyetinden etkilendi’ dedi.
Her şey bilimde yerine oturmaya başladı.
Tibetli rahiplerin binlerce yıl önceki
‘önce istemek ve niyet gereklidir, düşünceyle her şey olur’ triplerine gülüp
geçiyorduk. Bir anda dünya bilimi, ölçüp biçtikleri atomun
davranışlarını anlamaya başladı ve ‘hasktir adamlar bişeyleri (nasıl olduysa)
daha adam gibi bilim bile yokken anlayıp fikirler üretmişler’ deyip, gözlerini
doğuya çevirdiler.
Atomun bu sayko davranışı başka
mantıklarla falan test edilince, bir dünya şey sapır sapır kanıtlandı tabi.
Başka paralel evrenlerin varlığı, zamanın tek boyutlu olmadığı, başka
boyutlarda başka zamanlarda, başka bizler olma ihtimali falan. Yani
farklı bir yerde ben şuan belki de çok zenginim. Belki de aranızda beşer milyon
toplayıp bana verdiniz. Olasılıklar sonsuz. En dandik paralel buysa baya sinir
olurum gerçi. Düşünsene milyonlarca alternatif var, aklı yürür adamın.
Ayrıca, biz de atomuz, full hem de.
Beynimiz atom, ciğerlerimiz, her yerimiz atom. Ve onlar da bakışlardan sürekli
olarak etkileniyorlar. Aynada kendine bakıyorsun mesela, ‘çirkinsin’
diyosan sıçtın. Etkileniyor kaşın gözün yapma bunu. Bu sefer başlıyor iyice
kırışmaya. ‘götüm kocaman’ diyosan eyvah bütün yağlar oraya yığılmaya başlıyor.
Hepsinin içinde can var o atomların ‘süperim’ diceksin, dedikçe atomlar
keyiflenecek. Oh diycek. Sen ona neşe verdikçe o daha da güzelleşecek. Yılların
‘sev kendini, sev kendini’ dedikleri buymuş işte.
Hadi kendi bakışını geç, milletin bize
bakışları n’olacak? İyi niyetinden de kötü niyetinden de
etkileniyoruz hep. Hani böyle okula girersin, yirigöt karının biri gelir ağzını
yavşata yavşata ‘ay bugün çok kötü görünüyosuğn noğolduuu?’ diye sorar. Hani
hiç bi bok olmamışken moralin bozulur da harbiden günün kötü geçer ya. İşte o puşt
atomlarını bozdu senin orda ‘üzüldük la’ dedi buruldu atomlar. Daha beter
şeyleri çekti üstüne. Uzak durucan öyle adamdan da karıdan da. Habire şikayet
edenden de uzaklaş. Sıkıntı hep bunlar valla uğraştırırlar adamı. Nazar boncuğu
geleneğinin temelleri de buradan zaten. Tibetli rahip kendince bir şeyler
bulduysa daha bilimlerden önce, bizim de şaman’ımız var evelallah o da bir
şekilde doğayla falan yakınlaşıp bunu bulmuş. O bakıştan korunalım diye
çıkarmış. Korur mu korumaz mı garantisi yok, ama etkilendiğimiz net artık. Her
şey de böyle çılgıncasına birbirine bağlı işte.
Bir de düşüncenin temel maddesini falan
bulmaya kasıyor adamlar, neyden oluşuyodur diye. Hatta daha da ileri gidip her
şey ve herkes titreşimdir diyen var. O %1 kütleyi de saymıyor bazısı, öz denen
şey madde değil titreşimdir diyen, kuantumu da skip atan başka bir teori var
mesela. Bilim aldı yürüdü yemin ederim, ben hala lisede palangalar da kalmışım
resmen.
Ya nasıl bişey bu düşünsene; %99u boş! E
ben kolumu falan tutuyorum gayet katıyım yani, hiç öyle boş falan değilim. ‘Boşsun’
diyor adam. Hatta ‘nerdeyse yoksun’ diyor. Ve mesela atomlar birbirine asla
değemezmiş aradaki kuvvetten dolayı. Yani adam ‘hiçbir şeye dokunmadın hayatın
boyunca’ diyor, bardağa kaleme hiç değmedin. Hepsini bilimle çatır çatır
kanıtlaya kanıtlaya diyor bide kaçamazsın da bundan. Ben de şuan
klavyenin tuşlarına değmiyorum mesela. Dokunma anındaki hislerin hepsinin
beynimizde düşünce olarak oluştuğunu söylüyorlar. Biri yumruk attığında
duyduğun acı mesela aslında yok. Hani böyle bazen öyle sinirlenirsin ki gözün
görmez hiçbir şeyi, anana babana laf ederler falan dayak yersin hissetmesin,
ağızlarına sıçarsın da kavga bitince bir anda gelir acısı, algılayınca gelir.
Veya böyle çok kritik bir anda kurşun yiyip acısını duymadan devam eden
askerler vardır, aynı mantık. Ha hatta Osmanlı’da bir adam vardı. Normalde
kaldıramayacağı bir gülleyi kaldırıp topa sürmüş de, düşman gemiyi vurmuş
indirmiş savaşta. Nasıl yaptın demişler ‘bilmiyorum ki bir anda oldu’ demiş,
sonradan yapamamış. İşte kuantum field*’da dolaştı o adam, bir an fizik
kuralları işlemedi o adama.
İşte onlar zaten hiç yok diyor kuantum.
Sen kafanda ona şartlandığın için var diyor, bütün zorluklar. Valla babam ‘her şey
kafada biter kızım’ derdi de bu kadar beklemiyorduk be bilim.
Hala her kısmını kafam almasa da bilimin
sonunda eğlenceli bir şeyler çıkarmaya başladığına çok mutluyum. Baksana adam
başka paraleller falan diyor. Gayet süper bunlar. İyi ki yetiştik şu günlere.
Hiç ölmek istemiyorum inanır mısın? Hayır, ‘hepimiz ölsek tamam da, bi ben
ölünce çok sinir’ demişti bir arkadaş valla doğru. Ben ölünce bilim daha süper
şeyler bulacak, onlara hiç bakamıycam o çok gıcık. Ama ölmiycem bak ben, kesin,
görürsünüz. Her gün aynada atomlarıma gaz veriyorum canlarım benim diyorum. Zaten
araştırdım baktım, antik şamanik garip yöntemler biriktiriyorum falan. Şöyle
1000 yıl daha yaşarım kesin. Gerekirse Tibet’e kadar gider, öğrenirim.
Gelelim masa teorisine;
Ben bunları öğrendim,
ve düşünerek, bilinçli bir şekilde masaya dönüşebileceğimizi buldum.
Madem atom benim bakışımdan etkileniyor. Düşündüğüm şeyin titreşimini
değiştirebiliyorum. O zaman düşünerek masaya dönüşürüm dedim. E nasılsa her
yerim atom yani özü aynı şey, biliyoruz. O atomların bir kısmı beyin, bir kısmı
akciğer olarak çalışmasın, direk hepsini düşüneyim böyle kitleneyim, masa
atomuna çevireyim hepsini. Madem esas olan şey madde değilmiş, içindeki
boşluktaki şeymiş. Titrettireyim boşluğumu dönüşeyim masaya. İletişimimizi
kuvvetlendiricez atomlarımızla sadece, dilinden anlar hale gelince de hop,
masa! Neden masa, neden bir armut değil derseniz. Bilmiyorum bi insanın
dönüşebileceği en imkânsız şey masaymış gibi geldi ondan. Bir de kuantum
desenli masa örtüsü alırım kendime, mis. Olur bence niye olmasın ki. Her türlü
fizik kuralına uygun bu şu an. Kanıtlanmış edilmiş, bilim arkamda aslanlar
gibi.
Bak gülüyorsunuz da olacak bunlar
hep, shapeshift* partileri yapıcaz. Ben 1000 yıl falan yaşayacağım
için katılıcam hepsine. Kimisi peçete olup gelecek, kimisi mandalina, ben kalemtıraş
olucam mesela. Çok eğlenicez valla bak. Dediydi dersiniz.
Bu konuda gördüğüm en harika belgeselin
linkini de veriyorum. ‘Ne biliyoruz ki?’ diye çevrilmiş. Aslı ‘what the bleep
do we know?’ http://www.youtube.com/watch?v=OtCQHuEh6GI
O ‘atom biz bakınca başka davranıyormuş’u
kanıtladıkları çift yarık deneyi de burada:
http://www.youtube.com/watch?v=q3H7wR_IR3w
Kuantum’un ne kadar efsane bir şey
olduğunu anlatıyor hepsi, fazlasıyla sade ve net. Televizyonda ne izliyorsun
deyince ‘hep belgesel.. ’ demeyi biliyorsunuz, al izle işte mis gibi.
Bilinmeyen kelimeler*;
Shapeshift: Vücuden şekil değiştirme (Harry potter’dan
hatırla )
Kuantum field: Kuantum çılgınlıklarının
olabildiği boyutumsu alan.
paralel evren teorisinde aslinda bir tane paralel evren bulunmuyor sonsuz adet paralel evrende olabilir. ayrica bu paralel evrendeki diger senler herhangi bir sey yaptiginda sende burada bundan bir sekilde etkileniyorsun. burda olunce oteki tarafta yasarim diye bisi olmuyor, ya da burada cok zenginsen diger evrende cok fakirsin diye bir sey yok. bu mevzuyu en guzel anlatan sey donnie darko filmidir. paralel evrendeki donnie ve digerleri bizim evrenimizdeki hayatlari kurtarmak icin icraat yapiyorlar falan filan...
YanıtlaSilevet aynen öyle, çok fazla olasılık var, ve hiç biri de birbirinin tersi olmak zorunda değil. bu zaten olasılıkları iyice arttıran iyice kafa yedirten bişey. herşeyin zihnimizde olup bitişi mevzusu ise ayrı bir sıyırma noktası. donnie darko'yu çok eskiden izlemiştim, şimdi ki kafamla bi daha da izlerim bence. ama bu alttaki film de efsanedir bana göre 'what the bleep do we know?'ne biliyoruz ki diye çevirmişler, konuyu anlatan profesörler falan baya değişik yerlerden yakalamışlar mevzuyu, o güzel en çok. bu arada bilip de yorum yazan az olur diyodum, ilk yorum böyle gelince baya sevindim hatta :)
YanıtlaSiloyle dusunme lost'tan sonra millet jj abrams hayrani oldu ve yeni dizisi fringe paralel evrenler uzerine bir konu isliyor. sirf bundan dolayi bir cok kisi bu konu hakkinda bir seyler ogrenecektir merak edip google aramalari yapacaktir.
YanıtlaSilBiyerden bişey görüp google'da aratan insan benim takdirimi kazanır.
YanıtlaSilbende dıyorum bu kız her gecen gun ayrı guzel :D demekkı sırrı buymus :P
YanıtlaSilSana şunu söyleyim 1000 yıl ile kendini sınırlama belki 5000 yıl yaşayacaksın ve sen 1000 yıl deyince 4000 yılı çöpe atıyorsun:D
YanıtlaSilPartide görüşürüz:)
görüşürüz, beni nasıl bulucağını biliyosun :)
YanıtlaSilDüz mantık :D sevdim yazını :)
YanıtlaSilikinci verdiğiniz video linki açılmıyor.
YanıtlaSilçok teşekkürler, işte bu benim arzuladığım okuyucu. müthişsin. hemen başka bir altyazılı versiyon buldum ekledim.
Siliyi seyirler dilerim.
Değerli blog yöneticisi sitenizden çok memnun kaldık. Dell notebook tamiri olarak başarılasrınız devamını dileriz.
YanıtlaSilteşekkürler^^
Silben de yorumunuzdan çok memnun kaldım,
iyi tamirler
:)