15 Nisan 2013 Pazartesi

Bana milyorlar lazım


Var ya azıcık içimde şeytanlık, azıcık Darth Vader’lık, Daffy Duck’lık olsa bilim adamlarına oksijen makinesi yaptırırdım. Onu icat eder, işleme sokar sonra da ‘Bak ağaçları kesiyoruz ama buna yatırım yapıyoruz. Ağacınki sana yaramaz, bizimki mega oksijen’ diye reklamını bağrırdım. Of allahım çok param olurdu o zaman. Tam bir göt olsaydım keşke.  Bak illüminat yine yoksun! Güçlerimizi birleştirsek neler olacak yoksun. Şş buraya bak, papayı meslekten soğutmuşunuz, ne ayak? Gene neyi paylaşamadınız lan. Burda ne yazıyorsa o hıristi, sen sıkma canını.

Yalnız, geçen rüyamda bi zengin olmuşum var ya, bak dinle;

Aşmış param var. Güneşli bir yaz günü, şatoma yerleşiyorum.
Kapıda nakliyecilere çay götürmüşüm,  ‘abla sağ olasın, para var ama insanlık bitmemiş’ diyorlar. ‘Olur mu ustam rahat rahat yapın işinizi, isterseniz bitince arka tarafta rolır kostır var, bi tur binin serinleyin’ diyorum ‘yok abla beni tutar’ diyor usta başı, diğerleri de yanaşmıyor. Birinin gözünde görüyorum ama, canı çekmiş.  Sokrates heykelini taşırlarken yanaşıp ‘Sen gel istersen, bindiriyim rolır’a, lan nolacak bi tur bin, açılışı yap’ diyorum. Hevesleniyor hemen allahsız, kıpır kıpır oluyor ama ‘usta kızar’ diyor. ‘sikerim ustanı, gel lan işte’ diyorum, sinirleniyorum.
Bahçe gezegenli bahçe, satürn gezme arabası.
Sürüyorum rolır'a .
Bindiriyorum alete, takıyorum kemerini. Bunda bir heyecan, kıpraş kıpraş.
Bi başlatıyorum canavarı, allah. Bu bir iniyor, bir çıkıyor aletlen, bir görünüyor bir kayboluyor, böyle uzaya gönderilmiş şempanze gibi başı götü dağıtırken arkadan bi ses, ‘SAMEĞT, lan Samet!’, ustabaşı gelmiş. ‘Napıyon lan davar! İn aşağ’ diyor, fırlatıyor terliği ‘Abi yok diyorum ben bindirdim, canı çekmiş çocuğun al terliği allasen, böyle zarar veremezsin alete’diyorum.‘Ayrıca gelin siz de binin ne var, yalvarttınız mınakoin’ diyorum. Utanıyorlar.
Bakışlarımla bindiriyorum hepsini. O biçim kafa yaşatıyorum bunlara. İnince hepsi teşekkür ediyor. ‘vehe nebçim aletmiş abla, sen buna her gün nası bincen, bu neymiş, sen buna bilet kes’ diyorlar.
İş bitince kapıdan uğurluyorum ekibi, ‘bak tamsınız dimi? Eksikleri kontrol edin, içerde gizli bölme var, ortalık tuzak dolu, bilmeyene zindan olur bu ev…’ derken uyandım. Eksik var mıydı bilmiyoruz, varsa da Samet’tir diye düşündüm, hoşuma gitti. Meraklı insan severim.

Tabi esas planım bambaşka, şatodan önce başlayacak bu master plan.
Kendime bir bilim ekibi kurmayı düşünüyorum.
5 tane meraklı bilimci.
Biri mühendis, biri uzaydan anlayıp hayvan gibi de fizik kasıcak, diğeri kimya biyoloji bilecek, öbürü mistik olayların aşığı. Bir tane de organizasyon bilen araştırmacı ruh koyucam. O da bakmak görmek istediğim yerlere, acayipli şeylere falan gerekli telefonları açsın araştırmasını yapsın beni organize ederken bir yandan diğerlerinin aklına akıl, hevesine heves katsın.

Bu ekibe bir ev tutup, her gün tavuk pilavla besliycem koçlarımı.
Sonra da sorularla, teorilerle gelicem adamlara.
·         Dünyayı delme teorim mesela, eğer bir yerden kazmaya başlasak ve nesillerce kazsak kazsak, dünyanın ortasında bir delik açabiliyor muyuz? Magmanın etrafından dönsek mesela, olur bence. O delikte yerçekimi falan nasıl? Deliğe atlayınca noluyor?
·         Veya beynin %5 i kullanılıyorsa niye %100’ü evrilmiş, hani ihtiyaca göre eviriliyorduk?
·         Ya da 5 duyudan başka algılar da kanıtlansın. Belki karşımızdakinin korktuğunu anlayabilme algımız var veya yeni seviştiğini veya 5 gün önce balık yediğini? Ya da o algılarımız belki zamanı hissediyor gerçekten, ya da hayvanların düşüncelerini ya da hesaplayabiliyor dünyada kaç kişinin o anda uykuda olduğunu, ya da rüzgârın yüzüne saatte kaç hızla çarptığını falan mesela. Belki tüm bunlar beynimizde birikiyor ama kullanmayı bilmediğimiz %95’te duruyor.  O 95 ne kafalar yaşıyor haberimiz yok. Bu ne randımansızlık arkadaşım.
Yapabilenlerin listesini de istiyorum. Tibet, Hindistan, Antartika, gerekirse beraber yaşarım. İki cümle hayat dersi için 3 gün kuyuda beklemeye razıyım.
·         Bir takım icatlarım da var. Misal göbek sayma makinesi. Belimize takalım, açalım Mezdekeyi, saysın kaç göbek attık. Düğün salonlarına, kınalara satalım bunu. Yarışmalar yapalım, ‘ya el yelil’ şarkısıyla en fazla göbek atana bir çeyrek falan verilsin. Hiç olmadı Süheyl Uygur alır, bak söylüyorum.
·         Ya da ekmek elleme makinesi olabilir. Böyle ekmeği sıkıcak el gibi, söyliycek ‘bayatlamış, taze çıkmış, 3 günlük ama yenir’ falan. Bakkal market alsın bunu. Hijyenik ekmeğin dibi! Aynısının karpuz versiyonu da olur, kütürtüye sensörlü.
·         Bir de bence, şu kurban olduğum evrende her şeyle her şey sinsi bir ilişki içinde. Misal bir kâğıt 8’den fazla katlanamıyor, bunun kara deliklerle ilişkisini altın oran üzerinden açıklayın bana. Bak söylüyorum, o ilişkilere kasarken kainata dair acayip ipuçları çıkacak, şu lafımı dinleseniz belki hayvan gibi gelişicez işte.
·         Ayrıca Atlantis, Mu kıtası ve Agarta uygarlığı hakkında da net bir araştırma başlatıyorum. Bana tane tane anlatın şunu. İnsanlığın altın çağı olum şaka mı? Bir koldan ben de Sümerce öğreneyim, Mayaca-Türkçe sözlük falan, bunlar gerekli hep.
·         Veya uzaylılar gelecekten gelen insanlar olabilir mi? Belki uzaylıya evrildik.
·         Ya da hastalıkların hepsi psikolojik mi gerçekten? Belki de Hipokrat yemini ‘bunu kimseye söylemiyceğime…’ diye mi yürüyor. Tıp mı yalan, noluyor?
·         Hepsini geç, belki ben bu dünyayı kendim kurdum, aslında ayı gibi % 100 kullanıyorum ama zihnimdeki doktorlara %5 dedirtmişim, hain planlarım var belki.
·         Hayır, belki dünya olarak bir gezegenin reality show mekânıyız, bizi yapmış oradan izliyorlar, onların da eğlencesi biziz belki. ‘Biri bizi gözetliyor’un organik versiyonu işte, ne farkı var?
·         Ya da en sevdiklerimden biri, ya dünyada belli bir zekâ varsa da onu paylaşıyorsak nolacak? Belki sen zekileştikçe birileri aptallaşıyor, ying yang’ın allahı zihinlerimizde belki.
·         Ve illüminati! Reptilyan’ın evladı! Senle işim bitemez benim. Peşindeyim illü. Tüm delilleri, tüm gizli şifreleri ve kanıtları toplayarak bir şekilde o maskeli toplantılarınıza katılmalıyım elbet. Planımın göbeğinde sen varsın.

Bu ve bunun gibi daha niceleri beynimi içerden dürtüyor.
O yüzden ya ben zengin olucam, ya da aranızda toplayın üç beş, şu projemi destekleyin. Bak bir şeyler çıkarsa istersek dünyayla da paylaşmayız, aramızda gelişiriz. Dayımıza yiğenimize yarasın, ne güzel işte.

Buradan evrene, kutsal ağaç köklerine, ay’a ve kara deliklere, kuantum kapılarına sesleniyorum. Budha’ya ve Ganesh tanrısına selam durup, meditasyon guruları ve Tibetli rahiplere yakarıyorum;
Bana paralar içinde yüzmek verin.
Böyle ama musluklardan aksın istiyorum, ihya et beni.
Öyle bir bereket yağdır üzerime ki her şeye bulaşsın.
Aldığım her cipsten taso bulayım, kemeri bi çekişte çıkarayım, bağcıklarım çözülmesin ve göz kalemi akmasın, cebimden beş lira çıksın ve de cipsin dibi bana kalsın. 

Hiç olmadı güzel para basmalı makinem olup hiç yakalanmasam da olur bence.
Niye ki?
İlle yakalanıcam mı?
Kesin mi?
Bi kıyak yapılır, niye ki?
Hani kardeştik kuanti.



10 Mart 2013 Pazar

Çocuk idiottur.


    ·  Sabah 6. Zank diye uyan.
    ·   Soğuk salona git.
    ·    Kumandayı koltuğun içinde ay çekirdekleri arasında bul, ay çekirdeğini ye.
    ·    Kumandaya bas. Işığı yansın ama çalışmasın.
    ·    Basa basa televizyonun yanına kadar git. Ucunu televizyonun ışığına daya
    ·    Aerobik izle (Çünkü renkli çoraplar çok ilginç.), sen de dâhil olmak iste, evde renkli çorap bulama, programı kaçır.
    ·    Çizgi film izle. Kitlen.
    ·    Evdekiler uyanınca kahvaltı.
    ·    Yumurtayı soyama, cebelleş. (Ama yumurta kabı o masadaki en ilginçli şey, arada onu kes.)
    ·    Peyniri sürmeye çalışırken ekmek delinsin. Çok sinir ol.
·    Reçelle cebelleş. Zeytin çekirdeğiyle, bıçakla, masanın kenarındaki bir şeyli bir şeyle cebelleş.
·    Elini yıkamaya gönderil. Elini köpürtürken çok uğraş. Seni unutup üzerine ışığı kapasınlar, çok tırsıp kaç.
·    Anneanneni balkonda bul, beraber fasülye kır. Eteği, şişmanlığı bir garip gelsin. Anneanneyi zenci ajan san, eteğin altında siyah bacak bulma umuduyla altına gir, nefes alamayıp kaç.
·     Arka odaya gidip minder kalesi yap. Çarşaf, battaniye ve masa örtülerini perdelere mandalla, o çatı. Pazar arabasının sapını yükselt, o sütun. Mutfaktan ekmek peynir al, altında ye. Adada kalmışsın annen baban yokmuş, arka balkon da denizmiş. Nefesini tut, balkona dal. Sepetlerden soğan, pattes bul. Onlar çok önemli yemekmiş. Nefesin bitince odaya kaç.
·    Harita çiz. Köpekbalıklı fırtınalı, kenarını kibritle yak. Anneniz babanız yokmuş, yatak tekneymiş, viledalarla kürek çek. Dalgalara kapıl, fırtına. Arkadaşın düştü, viledaya tutundu tutundu, tutunamadı atla, yüz, kurtar. 'Az kalsın ölüyoduk, bu ne sorumsuzluk' gibi bak.
·     Sokağa çık. Tanımadık bahçelere gir, ses gibi hışırtı gibi şeyden ödün kop.
·     Bisikletli arkadaşı gör.
·     ‘Bir tur versene’
·     ‘Vermem’
·     ‘Siktir’
·     Annen duydu, topuk.
·     Mahalleye in, yorgancının camının önüne git. Pembe mavi yorganların içinde bıyıklı adam. Çok garip gel. Çok garip. Canın içeri oturmak iste. Adam seni fark edince kaçış.
·     Evde çok sıkıl. Kendine mektup yaz. ‘10 yıl sonra çok eğleneceksin mi? Aferin!’ Ptt’den kendine gönder.
·     Yatağın üstünde walkman’le Burak KUT dinle, “Haydi Zıpla” yerine kadar sallan, gelince hep zıpla.
·     Bahçeye bir şeyler göm. Erik ye, karpuz kabuğu kemir, çamaşır makinesi kutusundan zaman arabası yap, evde direksiyon olabilecek bir şey ara. Bul. Role uygun bir şeyler hep bul.
·     Kasete sesini kaydet. Program sunmalı kayıtlı, şarkıcılı.
·     Akşam yemeğinde patates köfte ye. Masanın altında yemeye çalış, yerken bir yandan oturanların bacaklara çalış. Masanın altından çıkarmak isteyenleri ısır. ‘İyi, kal bari.’ dedikleri an sıkıl, çık.
·     Sandalyeyi geri itip masaya tekrar tutunmaya çalışmalı oyun yap kendine.
·     ‘Düşeceksin’
·     ‘Düşmem!’
·     Masayı tutama, düş. Kalorifere kafanı geçir, kafan yarılsın.
·     Kanı görene kadar dur. Görünce ağla.
·     5 dikiş.
·     Eve gelirken arka koltukta uyu, araba camından tersten havaya bak.
·     Ağaçlardan mahalleye geldiğini anla, uyuma numarası yap.
·     Baban taşısın, kıs kıs gül, durumu çaktır.
·     Yatağın altındaki yaratıktan, Freddie’den, katilli hayaletli hırsızlıdan kork. Yatağa çok yaklaşma, uzaktan atla.
·     Çişin gelsin kalkama.
·     Yat sağına, dön soluna.
·     Uyu.
·     Rüyanda annenle parende at.

Çocuk idiottur tabi, 3 kuruş aklı yok.
İdiotlukta ekmek var yine bakma, 
ya bırakıcan sanat manat kassın, ya da manavın yanına ver.
Üzümleri yer durur pıt pıt.








18 Şubat 2013 Pazartesi

Kız beyni nasıl hacklenir?

Ufaktan çiftleşme gereği mi nüksetti?
Kadın beyni bilinmezliklerle mi dolu?
Telaş yok yiğitlerim!
Aklınız yerinden oynayacak.
Dişilik müessesesinin şifresi bende.
Sırrı veriyorum,
Yaklaş…


‘Bu mu? Şu mu?’ belası:

Sevgilinle dolaşıyorsun.
Bir anda kızın gözü parlak vitrinlerden birine takıldı,
‘lan, dur, hop!’ demeye kalmadan, içerdesin bile.
Ayakkabılar, çantalar ve cüzdanına göz dikmiş kaypak satıcılar etrafınızı sarmışken, sen panik atak geçirmenin eşiğinde ‘şu kenara oturayım bari’ diye arandığın sırada; 
Kız dikildi karşına;
 ‘Tatlım… Bu yeşil olan mı? Mor olan mı?’
 İşte o soru!
 İçten içe ‘bakalım beni ne kadar tanıyorsun? ile filizlenen ve eğer yanlış cevap verilirse -evet dedikleriniz hep yanlış - ‘beni umursamıyor’a kadar uzayabilen, ‘halbuki ben sana güzel görünmek için…’ ile devam ederken gözyaşları ile ‘yarebbi kahrolayım ben’ dedirtebilecek bir Renee Zellweger filmine dönüşebilir.

Evet, belki Fifa hiçbir zaman bu kadar hoşgörüsüz olmadı ya da Warcraft sana heyecanla yaklaşan bir golden retriever’dı.
Ama artık bir sevgilin var.
Oyunun kuralını öğrenemeyenler bu düzenden elimine olacak.
Çünkü o güzel suratın -ki kabul edelim bu muhtemelen sen değilsin- yardımcı olmayacak, aç kulağını!
Öpüşme ve sevişme tanrıları adına,
küçük kaşık & büyük kaşığa saygımdan bu sırrı açık ediyorum.

Bir yöntem var:
Cambaz olacaksın.
Binlerce dansöz olacaksın.
Çaktırmadan, usul usul cevapları ona verdireceksin.
İzle…

-‘Tatlım. Bu yeşil olan mı? Mor olan mı?’
-‘Hmmm… Ya bu yeşil olan… senin şeyine yakışır di mi, vardı ya hani böyle yeşil bişeyin… hani böyle…’

·         Kesin vardır yeşil bişeyi. Ya da mor. Fark etmez. Boşuna gelmedi onlar önüne.  Cümleyi bitirmene bile gerek yok. Hatta bitirmemen gerekli zaten. Bunları söylerken ellerini böyle üstüne doğru falan tutacaksın; sanki bişey bulmuş ve ufaktan heyecanlanmış, ilgilenmiş de, hani dilinin ucunda ama çıkaramıyor haline bürüneceksin.
·         Emin ol, o başladığın cümleyi öyle bir devam ettirecek ki, ‘olaya nası bu kadar dahil oldum lan, merkezindeyim her şeyin, ama bana dokunan bir şey yok’ diyeceksin.
·         Çünkü bir anda ‘he yeşil kazağım di mi? mor tşörtümü diyosun sen, evet. Sarı gibi olan montumla da yakışır zaten’ ler gelecek. Ardarda. Yemin ederim max payne o hızla sıkmadı elin Meksikalı mafyasına. Ta-ta-ta-ta-taramalı mübarek.
·         Ve sana düşen tek cevap ise;
-Aynen tatlım!
·         Hatta işaret parmağınla ‘aa nasıl da buldun, tam da onu diyorum işte’  gibi bir hareket, göz parlaması, kendinden emin bir kafa hareketi belki, böyle net.  En sevdiği gülümsemeni de çaktın mı, 3 dakikada el ele kol kola garantisi veriyorum.
·         Çünkü kız için zaten senin düşündüğün şeyi tam anlatabilme ihtimalin yok, yani zaten götünü de yırtsan ona yetmez. Ona yetecek tüm açıklamaları sadece kendisi yapabilir. Sana düşen tek şey ilgili olduğunu hissettirecek bir iki mimik ve yukarıdaki sihirli kelimeler.

Ekstra:
De ki mesela ‘Bir şey almamasını da sağlayarak çıkmak istiyorum oradan.’
Tamam.  Öyleyse bu level’ a getiriyorsun yine ve;
- ‘Ya aslında… Bilemedim… Bunun gibi başka modellere de baksan belki, ben anlamam sonuçta ama ne biliyim. Aklımızda olsun, olmadı internetten falan bakılabilir, güzelmiş çünkü, ama buradakiler tam olmamış gibi…’
(Anlat işte bişeyler, tekrarla dur. Böyle kaşlarını ufak köpek gibi kaldırarak, hani çok yardımcı olmak istiyorum ama bilemiyorum ki, yarebbi bana da vereydin şu yeteneği de sevdiceğime yardımcı olaydım, neden yarebbi nedeğn !?!)

·         Bitti. Reset işte. Konuyu uzak bir geleceğe attın bile. O zaten bunu sürekli yaşıyor, kendisi bakarsa bakar, bakmazsa unutur. Sktredicen sonrasını.

İşin keyif kısmı:

1.İlgili bir sevgilisin.
2.Eski sevgilisinden daha iyisin.
3.Diğerlerinin sevgilisinden de daha iyisin.
4.Arkadaşlara övülmesi gereken bir sevgilisin, artık haberin olmayan kızlar bile seni istiyor.
5. Onun gözünde artık daha iyi sevişiyorsun (yalan değil, kadın beyni böyle)


Ya.
Nası manyaks kafalar di mi?
Öyle bir etki yarattın ki artık, akşama french usülü ziyafet.
Bak ezoterik bilgi verdim resmen, nesilden nesile yayın bunu.
Bu dava nice yiğitleri harcadı, eritti.
Ayık olun.






13 Şubat 2013 Çarşamba

Let’s Twist again!


Olum pepsi twist lan!
Ondan başka bişey içmediğim zamanlar vardı benim.Metro otomatında kalmadığını görünce üzüldüğüm seçenekti.Satılmayan cafeye, bara sinir olduğum teneke içi serinlikti, ferahlıktı, denizden çıkınca ufaktan gelen esintinin damağımdaki ikiziydi resmen.
Sıcak gelirse sinirlendiğim, soğuk gelirse kafama diktiğim gibi yarıya indirip, geğirmeye çekinmediğim lezzetti.

Onu bitirenler utansın.
Piyasadan kaldırmak için oy kullanan pazarlamacı ekip, kaşıntı bassın heryerini.
Focus grupta yanındakilere şekil yapmak için bok atan, ‘limon içinde olunca olmuyo yeaa’ diyen genç, gevşek genç. Limon fışrasın gözüne. Rahatın bozulsun.


Coca cola’nın tozunu attırabilecek yegâne lezzetiydi pepsinin.
Koz maçasıydı.
Joker’i ve Zeki Müren kapısıydı.
Bir royal flash değilse bile, -çünkü onun alkol içermesi zorunludur - kesinlikle bir fullhouse potansiyeli taşıyordu.

Ya Türk milleti sana bişey sormak istiyorum. Bak.
İskenderin var, zeytinyağlı dolma, tantuni, ne bileyim içli köften var.
Mis gibi damak tadı yedi ceddinden sana akmış.
Ama denemiyorsun, şans vermiyorsun. Niye öyle?
Neden inanmadın bu limonlu cennet içeceğine?
Sana bişey söyliyim mi Türk insanı?
Yeniye yaklaş. Yeniyi sev.
Hani yüzyılın en büyük miti ‘pepsiyle colanın arasında bi fark,  cola da gizli bi içerik varmış, kerameti ondaymış’
İşte o kerametin anasını belleyecek bir lezzet yakalamıştı canım pepsi, çalışkan pepsi, üretken pepsi.
Sen hem denemez, hem bok atarsın.
Yurdum kadını bak, minik minik hamurlara daha minik kıyma koyim, üstüne yoğrutlan tereyağ gezdireyim demiş. Üşenmemiş kadın.
Sen anca löp löp ye Türk insanım. Kaşık kaşık götür.
Ulan içtiğin çay bile, çin imparatorunun sıcak suyuna çay yaprağı düşmüş de çıkmış arkadaş.
Adam ‘götürün şu pisliği çin seddinden aşağ salın’ dememiş.
Bakmış tadına.
‘vay canısı, bi sigara bi ince belli gönderin’ demiş, takılmış.
Hüpür hipür içiyoz fena mı?

Merak iyidir o yüzden.
Pepsi twist de iyiydi işte.
Sonra bir anda yok oldu piyasadan; kantinci almıyoruz dedi, bakkal gitmiyor çekti, otomatta bitti ışığı. Dört dönüyorum yok. Adamların kısmetiyle oynadınız. Tansaş’ta kalmıştı bi, Tansaşı da yıktınız.
Neyin peşindesiniz lan.
Ben şahsen şunun peşindeyim;
Çin imparatoru niye çay tarlasında sıcak su içiyormuş?
Orada kaldım mesela.
Nası twist.
O biçim.




1 Şubat 2013 Cuma

Sabah sabah kuantum

Elimdeki bilgilere göre; dünyanın dönüş hızı yavaşlıyormuş, evrenin genişlediğini biliyoruz, kara delikler de şişiyormuş. 
Bir yandan olasılıklar kainatında yaşıyoruz, verdiğimiz vermediğimiz kararlar falan var. 
Şimdi. 
Bence o vermediğimiz için yaşanmayan kararlar evrende başka bi algı şeysinde katman gibin birikiyor, biriktikçe dünya üzerinde ağırlık yapıyor, hızını yavaşlatıyor. Düşünerek zamana ağırlık yapıyoruz sanki.

Ayrıca bu olası ihtimallerin birikmesi evrenin de genişlemesine sebep olabilir. 
Ha nası olabilir, uzaylısı var bunun başka gezegende mikroböceği var, unicornu var. 
Onların da derdi var, sevdası var. 
Kainatçak biriktirdiğimiz bu verilmeyen tırt kararların, windows mantığıyla bir öğütme sistemi olacağsa ki ying yang mantığıynan olması lazım. 
Çöp poşeti karadelikler de oldu sana battal boy. 
Sabah sabah kuantum. 
Ben bi çay koyucam şimdi. 
Eygünler.




2 Ocak 2013 Çarşamba

Dünya patlamadı


Kozmos bizi yine siklemedi.
Zaten milenyumda kopacaktı 
güya bu meret, nerde? 
İki şeytanlı, pozeşınlı film. 
Kuru kuru milenyum.

İllüminati peşimizde, derin devletler içimizde, dünya boka sararken bir umut kopacaktık, ışık olacaktık. Dna’mız 12 sarmal olacaktı. Olmadı.
Bir elektrik kesintisini bile çok gördüler bize.

Buradan Sarıgül’e sesleniyorum.
‘Bize bunu borçluydun, Sarıgül!! Sana yazıklar olsun. Ne vardı alt tarafı bir açıp kapayacaktın şalteri, 5 dk bize 'eşşadüenlaa’ yaşatacaktın.
Şimdi şalterin de senin olsun.
Gözümüz yok başkanım.

Siz bizi şişirin şişirin, zombi apokalips’len, last day of the world’len.
Bir yandan walking dead izliyorum, arkasına revolution çakıyorum.
Her türlü sörvayvıl sisteminden haberim var, baka baka ok kullanmayı öğrenmişim.
Bırak arkadaşım.
Ev-iş-bar kurgumda dengeler oynayacaktı, dinçlik gelecekti bünyeye.
Ayrıca üstüne düşen binadan nasıl slalom hareketlerle kaçılabileceğini öğretecektim cümle aleme. 
Belki epik bir hareketimle random kamera çeken birinin kadrajında harikalar yaratacaktım.
Sırt çantası yaptım lan ben, 3 kuruş stajer mayışımla dünyanın sonuna hazırlandım. Uzaylının gözüne gözüne sıkacak gaz spreyinden, kızılay kolu bilgilerimden süzülen tentürdiyotlu pamuğa kadar.

Yaa.
Öyle bakarsın.
Öyle suratın düşer utanırsın, kaçırma gözlerini Sarıgül!
55 tane mum evde duruyor, odana yollıycam hepsini.
Ama sen dur, arkanı döndüğün an ‘dünya patlamadı sex’ine girişildi zaten.
9 ay sonra kıyamet günü korkusuyla filizlenmiş bir nesil olacak karşınızda.
Ben de o çocukları tek tek belirleyip, buluyorum ulan.
 O günün nasıl da tırt geçtiğini anlatıyorum bir bir. Bilsinler.
‘İşte bu kadar heyecansız ve bu kadar sığ bir dünya bu çocuklar’.
‘Ama Peter pan..’ diyene basıcam tokadı.
‘Yok Peter pan falan, boyutlar arasında geçiş meçiş de yok size.  Uzaylı da kendi uzayında takılıyor zaten, mayalı da ölmüş gitmiş. Agarta’nın yer altı tünellerine de aha bunlar döktü betonu diycem. Bastı betonnan kesti insanlığın altın çağını, bok etti, kayıtsız herifler’ bir bir anlatıyorum hepsini.
Bir nesli düşman yetiştireyim de görün. Yeter lan.
He içimde bir umut, belki o mayanın ışık çağı olmuştur, içindeyizdir falan.
Kulağımın arkasında ‘foton foton foto…’ diye sesler var zaten. Işık mışık iyice işliyordur inşallah.
Ama o da eşşeğin çilesi.
Çocuğumun çocuğu telepatik olacak da, duyuları bilmemne.
 Skerler öyle ışığı. Bana ne faydası var.
‘Ama senin çağından başladı, öyledeme tırıvırı…’
Ya bırakın bu işleri. Sevinme çıtamızı yükseltelim biraz.
Ben bileğimden ağ atamıyorsam şu anda, evrime de lanet olsun.

Ama sen dur, evrileceğim şeyi biliyorum ben.
O ışık bana geçerse, önce o ışığı bütün içerimde, hücrelerimde falan dolaştırıyorum. İçtiğim sigaralar alkoller falan ciğerlerden temizlensin. Dizim çıkmıştı bir kere, 10 yaşında da beynimi patlatmıştım, onlara da birer heal.  Işıkla kendimi 10bin bakıma sokuyorum.  Ak pak olduktan sonra, had bismillah deyip, pan’ın flüdü adına sağ ayakla başlıyorum gelişime.
Rotamı çizdim. 
Bilinçli evrilme seviyesine evrilicem ben direk. Kafama estiği gibi.
Bugün masa, yarın tornavida, öbür gün fil.
Ertesi gün görünmez, öbür sefer kurt adam, seneye de vampir.
3-5 yıl sonra da bi van gölü canavarı çakarım.
Van halkını son kez altına sıçırtıp kaparım bu defteri.
Sonrası sakin sakin, lazım olmadı mı çok evrilmem. 
Işıkla yıkanırım ayda bir, ebediyet ftw.

Yani ben her türlü yolumu buluyorum, özetle. Süper olmanın avantajları.
Ama bu kadar heveslenip, bir sığınak kafası bile yaşayamamak, çok fena koydu bana.
Hayır, evde bekliyorum bi saldıran bile yok ya, valla hırsımdan gidip bakkal market basıcaktım.

Ama herkesi geçtim, en çok sana kırıldım ilüminat kanka, Gaga bacıya gösterdiğin ilginin yarısını göstermedin bana. En azından bi hologramlarla tırstırma politikası, bir bluebeam* aksiyonu beklerdim senden.  Sukunet içinde, huzur dolu geçti sıçtığım günü.
Yakışmadı ilüminat.
Yakışmadı koçum.

Sana bir şiir yazdım, serzenişimi anlatan;

İLLÜ’ME…

Hayallerim yıkıldı,
Ümitlerim kırıldı.
Moral bozdun, olmadı.
Yalanmışsın be, illü.

Gelecekti ışık çağı,
Olacaktık bir tekil,
En güzel geometrik şekil,
Üçgenin kırılsın illü.

İstedim holivud kafası,
Hep kovalamalı, kaçışlı.
En basitinden bir uzaylı,
Yollayamadın mı illü?

Büktün boynumuzu,
Sahipsiz koydun bizi.
Değer mi reptilyan’ın soyu,
Allahtan bulasın illü.





Project Bluebeam: Gizli teknolojiler, beyin yıkamalar, illüzyonlar bişeyler.