12 Ocak 2012 Perşembe

Bence çok mantıklı: 'Masa Teorisi'



Masa teorimi anlamanız için, size kuantum denen müthiş şeyi kendi sistemimle anlatıcam şimdi. Korkacak bir şey yok, başlıyorum.
Şimdi kuantum çok acayip. Bunu bil bir kere. Öyle yer çekimi gibi, dünya yuvarlakmış gibi kabul etmesi kolay değil, insanın beyni dönüyor valla.
Şimdi. Peygamber sabrına sahip bilim adamlarımız; sabahtan akşama kadar atomu inceliyorlar tamam mı? Einstein  ‘4. boyut zamandır’ deyince atomun dibine kadar baktılar. Ama bişey bulamadılar çünkü içi boş çıktı. Atomun % 99’u boş yani. O boşlukta bir enerji buldular ama nedir ne değildir ölçüp biçiyorlar işte. Bir de deney yaptılar, çift yarık deneyi. Atomu yolluyorlar bir yarıktan içeri, ne şekil çizecek diye; biz bakınca başka şekil çiziyor, bakmayınca başka. Yani incelemeye kalktığında başka davranıyor atom, piç anlıyo mudur nedir, bir garip. Ama ona bakışımızdan etkileniyor işte bir şekilde.  Hatta nasıl baktığımızdan bile!

Bak hatırlarsın, yılların deneyi vardır. Adam suya her gün ‘seni seviyorum’ demiş, su kristalleri güzelleşmiş. 'Allah belanı versin’ demiş, kristaller tipsizleşmiş. İşte o deneyi de bağrına bastı kuantum. ‘demek ki, su atomları da bu düşüncenin niyetinden etkilendi’ dedi. Her şey bilimde yerine oturmaya başladı.
Tibetli rahiplerin binlerce yıl önceki ‘önce istemek ve niyet gereklidir, düşünceyle her şey olur’ triplerine gülüp geçiyorduk.  Bir anda dünya bilimi, ölçüp biçtikleri atomun davranışlarını anlamaya başladı ve ‘hasktir adamlar bişeyleri (nasıl olduysa) daha adam gibi bilim bile yokken anlayıp fikirler üretmişler’ deyip, gözlerini doğuya çevirdiler.   

Atomun bu sayko davranışı başka mantıklarla falan test edilince, bir dünya şey sapır sapır kanıtlandı tabi. Başka paralel evrenlerin varlığı, zamanın tek boyutlu olmadığı, başka boyutlarda başka zamanlarda,  başka bizler olma ihtimali falan. Yani farklı bir yerde ben şuan belki de çok zenginim. Belki de aranızda beşer milyon toplayıp bana verdiniz. Olasılıklar sonsuz. En dandik paralel buysa baya sinir olurum gerçi. Düşünsene milyonlarca  alternatif var, aklı yürür adamın.
Ayrıca, biz de atomuz, full hem de. Beynimiz atom, ciğerlerimiz, her yerimiz atom. Ve onlar da bakışlardan sürekli olarak etkileniyorlar.  Aynada kendine bakıyorsun mesela, ‘çirkinsin’ diyosan sıçtın. Etkileniyor kaşın gözün yapma bunu. Bu sefer başlıyor iyice kırışmaya. ‘götüm kocaman’ diyosan eyvah bütün yağlar oraya yığılmaya başlıyor. Hepsinin içinde can var o atomların ‘süperim’ diceksin, dedikçe atomlar keyiflenecek. Oh diycek. Sen ona neşe verdikçe o daha da güzelleşecek. Yılların ‘sev kendini, sev kendini’ dedikleri buymuş işte.

Hadi kendi bakışını geç, milletin bize bakışları n’olacak?  İyi niyetinden de kötü niyetinden de etkileniyoruz hep. Hani böyle okula girersin, yirigöt karının biri gelir ağzını yavşata yavşata ‘ay bugün çok kötü görünüyosuğn noğolduuu?’ diye sorar. Hani hiç bi bok olmamışken moralin bozulur da harbiden günün kötü geçer ya. İşte o puşt atomlarını bozdu senin orda ‘üzüldük la’ dedi buruldu atomlar. Daha beter şeyleri çekti üstüne. Uzak durucan öyle adamdan da karıdan da. Habire şikayet edenden de uzaklaş. Sıkıntı hep bunlar valla uğraştırırlar adamı. Nazar boncuğu geleneğinin temelleri de buradan zaten. Tibetli rahip kendince bir şeyler bulduysa daha bilimlerden önce, bizim de şaman’ımız var evelallah o da bir şekilde doğayla falan yakınlaşıp bunu bulmuş. O bakıştan korunalım diye çıkarmış. Korur mu korumaz mı garantisi yok, ama etkilendiğimiz net artık. Her şey de böyle çılgıncasına birbirine bağlı işte.
Bir de düşüncenin temel maddesini falan bulmaya kasıyor adamlar, neyden oluşuyodur diye. Hatta daha da ileri gidip her şey ve herkes titreşimdir diyen var. O %1 kütleyi de saymıyor bazısı, öz denen şey madde değil titreşimdir diyen, kuantumu da skip atan başka bir teori var mesela. Bilim aldı yürüdü yemin ederim, ben hala lisede palangalar da kalmışım resmen.

Ya nasıl bişey bu düşünsene; %99u boş! E ben kolumu falan tutuyorum gayet katıyım yani, hiç öyle boş falan değilim. ‘Boşsun’ diyor adam. Hatta ‘nerdeyse yoksun’ diyor. Ve mesela atomlar birbirine asla değemezmiş aradaki kuvvetten dolayı. Yani adam ‘hiçbir şeye dokunmadın hayatın boyunca’ diyor, bardağa kaleme hiç değmedin. Hepsini bilimle çatır çatır kanıtlaya kanıtlaya diyor bide kaçamazsın da bundan.  Ben de şuan klavyenin tuşlarına değmiyorum mesela. Dokunma anındaki hislerin hepsinin beynimizde düşünce olarak oluştuğunu söylüyorlar. Biri yumruk attığında duyduğun acı mesela aslında yok. Hani böyle bazen öyle sinirlenirsin ki gözün görmez hiçbir şeyi, anana babana laf ederler falan dayak yersin hissetmesin, ağızlarına sıçarsın da kavga bitince bir anda gelir acısı, algılayınca gelir. Veya böyle çok kritik bir anda kurşun yiyip acısını duymadan devam eden askerler vardır, aynı mantık. Ha hatta Osmanlı’da bir adam vardı. Normalde kaldıramayacağı bir gülleyi kaldırıp topa sürmüş de, düşman gemiyi vurmuş indirmiş savaşta. Nasıl yaptın demişler ‘bilmiyorum ki bir anda oldu’ demiş, sonradan yapamamış. İşte kuantum field*’da dolaştı o adam, bir an fizik kuralları işlemedi o adama.
İşte onlar zaten hiç yok diyor kuantum. Sen kafanda ona şartlandığın için var diyor, bütün zorluklar. Valla babam ‘her şey kafada biter kızım’ derdi de bu kadar beklemiyorduk be bilim.

Hala her kısmını kafam almasa da bilimin sonunda eğlenceli bir şeyler çıkarmaya başladığına çok mutluyum. Baksana adam başka paraleller falan diyor. Gayet süper bunlar. İyi ki yetiştik şu günlere. Hiç ölmek istemiyorum inanır mısın? Hayır, ‘hepimiz ölsek tamam da, bi ben ölünce çok sinir’ demişti bir arkadaş valla doğru. Ben ölünce bilim daha süper şeyler bulacak, onlara hiç bakamıycam o çok gıcık. Ama ölmiycem bak ben, kesin, görürsünüz. Her gün aynada atomlarıma gaz veriyorum canlarım benim diyorum. Zaten araştırdım baktım, antik şamanik garip yöntemler biriktiriyorum falan. Şöyle 1000 yıl daha yaşarım kesin. Gerekirse Tibet’e kadar gider, öğrenirim.
Gelelim masa teorisine;
Ben bunları öğrendim, ve  düşünerek, bilinçli bir şekilde masaya dönüşebileceğimizi buldum. Madem atom benim bakışımdan etkileniyor. Düşündüğüm şeyin titreşimini değiştirebiliyorum. O zaman düşünerek masaya dönüşürüm dedim. E nasılsa her yerim atom yani özü aynı şey, biliyoruz. O atomların bir kısmı beyin, bir kısmı akciğer olarak çalışmasın, direk hepsini düşüneyim böyle kitleneyim, masa atomuna çevireyim hepsini. Madem esas olan şey madde değilmiş, içindeki boşluktaki şeymiş. Titrettireyim boşluğumu dönüşeyim masaya. İletişimimizi kuvvetlendiricez atomlarımızla sadece, dilinden anlar hale gelince de hop, masa! Neden masa, neden bir armut değil derseniz. Bilmiyorum bi insanın dönüşebileceği en imkânsız şey masaymış gibi geldi ondan. Bir de kuantum desenli masa örtüsü alırım kendime, mis. Olur bence niye olmasın ki. Her türlü fizik kuralına uygun bu şu an. Kanıtlanmış edilmiş, bilim arkamda aslanlar gibi.

Bak gülüyorsunuz da olacak bunlar hep,  shapeshift* partileri yapıcaz. Ben 1000 yıl falan yaşayacağım için katılıcam hepsine. Kimisi peçete olup gelecek, kimisi mandalina, ben kalemtıraş olucam mesela.  Çok eğlenicez valla bak. Dediydi dersiniz.

Bu konuda gördüğüm en harika belgeselin linkini de veriyorum. ‘Ne biliyoruz ki?’ diye çevrilmiş. Aslı ‘what the bleep do we know?’ http://www.youtube.com/watch?v=OtCQHuEh6GI
O ‘atom biz bakınca başka davranıyormuş’u kanıtladıkları çift yarık deneyi de burada:    http://www.youtube.com/watch?v=q3H7wR_IR3w
Kuantum’un ne kadar efsane bir şey olduğunu anlatıyor hepsi, fazlasıyla sade ve net. Televizyonda ne izliyorsun deyince ‘hep belgesel.. ’ demeyi biliyorsunuz, al izle işte mis gibi.

Bilinmeyen kelimeler*;
Shapeshift:  Vücuden şekil değiştirme (Harry potter’dan hatırla )
Kuantum field: Kuantum çılgınlıklarının olabildiği boyutumsu alan.