8 Ocak 2011 Cumartesi

Yemeğin salçalısı, kadının çantalısı



Kadınlar ikiye ayrılır. 
Çantasını omzuna takanlar ve hunharca kollarını kullananlar. 
Omuz, aşikar bir bölgemiz, asmalara uygun, kendinden evrimli.  Fakat kolun dirsekten aşağ kısmı? Hayır. O kısım bir askılık, bir araba tutmacı değildir. Oraya çantayı bir sepet gibi, kırışmasını istemediğimiz bir takım elbise gibi asmak bize mutluluk getirmez. O kısım muay tai öğrenebilmek ve dövme yaptırmak için vardır. Lütfen uzuvlarımızı doğru tanıyalım,  bak ilerde çoluk çocuk sahibi olucaksınız, bunlar çok mühim, anatomi 1.
Ayrıca garip, anlamsız bir düstur çıkıyor meydana. Nereye ağ atacağına karar verememiş, hıımpf mınpf diye gezen bir örümcek adamdan farkınız kalmıyor. Bak canlandır kafanda ne pis, ne olmamış bir görüntü.
Cool değil bu. Lütfen. Yoga’nın güneşi selamlamasına gülen insanlar; kol yarıya kadar vücuda yapışık, avuç içi açık ve sorgular halde şuursuz geziniyor örneğin. Bu, tibetli rahiplerin çok hoşuna gidiyordur eminim. Ben Tibetli rahip olsam, her pazar bundan bahseder, minik rahip adaylarına o açık duran avuca bir lira bırakıp gitmelerini öğütlerim. Ev ödevi veririm bunu. 
Bu arada kola takıldığı için sakın bu çantaları ufak tefek sanmayınız. Bu yanılgı, yeterince çok kadın tanımadığınız anlamına gelir.  Bu çantalar ‘ov, feşın is may peşın’ atasözünün izinde boyut değiştirirler. Olay hürreme, aşkı memnuya, tarkan’a uyum sağlamaktır.  Yarın öbür gün behlül’ü manavda kendi domatesini alırken görsek, ertesi gün kızlarımızın kolunda pazar filesi belirebilir.
Ayrıca, boy verdikleri alanlar da belirlidir. Markalara, mekânlara sadık insanlardır. Ona belki Bebek’te waffle yerken, belki Akmerkez de mağazalarda rastlayabilirsiniz. Fakat mağaza dediysek asla vitrin önünde değil! Vitrin önünde anca beni bulursunuz, onlarsa direkt olarak içeridedir, hatta kasadadır. Olmadı Nişantaşı’na gidin, sokaklara bakın, özellikle küçük köpeklilerin çantaları mutlaka koldadır. Ya da bir cafeye gidin ve onu arkadaşına şunları söylerken bulun 'ya adamdan cafe exspresso latte makiyato istedim, bana kapuçino çaklıt getirdi, var mı böyle bir şey ya şaka gibi!'
 Evet, gerçekten şaka gibi! Kıyafetinden modayla ilgilendiğini, konuşmalarından güzel türkçemizi çok da iyi bilmediğini anlarsınız. Aslında bilmemek değil de ilgilenmemektir onunki. Çünkü onun ilgilendikleri başından aşkındır, keza Berke’nin çıkma teklifine ne cevap vereceği ve o cevap esnasında kırmızı eteğinin uygun düşüp düşmeyeceği mevzuları ön plandadır.
Peki ne yapılabilir?
Gerçekten, tüm dünya için, üşenmedim düşündüm.
İki aşamalı naçizane bir plan yaptım.
Planım Nişantaşı’nda, mevzunun tam kalbinde başlıyor.
Önce birini gözüme kestireceğim. Muhtemelen ilk alışverişini yapmadan yanına bile yaklaşmam, çünkü ne yapacağı belli olmaz, tecrübe etmedim. Bu yüzden ilk alışveriş bittikten sonra torbalarını da aynı kola koparırcasına astığında yapacağım hamlemi. Yüzündeki gülümsemeyi kocaman güneş gözlüklerinin altından seçebildiğim kadar seçip, emin olunca tutucam kolundan,  çevirip sorucam;
-‘kardeş bir saniye bakar mısın?’
-‘buyurun ne vardığ?’
-‘en fazla kaç kiloya kadar taşıyosun? Bak bu kas yapmış, öbürü yapmamış, biraz da öbürüyle bas.’
-ne dyosun beğ?
- Eminönü hamalları diyorum, bu yaptığınla orda star olursun. Mesleği şu inovasyonla resmen günümüze uyarlarsın, valla bak sayende tükenen mesleklerden biri kurtulur... Kızım ne bakıyosun, Allah omuz vermiş kullansana diyorum. Hem de bir değil iki. Geniş geniş kullan, bir ona tak bir buna, soran yok karışan yok. Hem ilerde genetiğine geçer çoluğun çocuğun kolunun ortasında vadi gibi boşluk olur. Dizini döversin bak.’
Tamam, sonuçta sizin zevkinize karışacak halim yok buradan, belki bu yazımı okuyup bana 'sen bize laf mı soktun?' diyebilirsiniz. Sakin olun, hayır laf sokmadım. Çünkü bu on kusurlu hareketten biri olur ve saçımı başımı yolmanızı istemiyorum, sizlerle ve çantalarınızla aramı mümkün olduğunca iyi tutmak peşindeyim.
Fakat bu durum size anlamak için planlar yapıp, arkanızdan iş çevirmeyeceğim anlamına gelmez. Yahhahaa. Tam bu noktada planımın ikinci kısmı devreye giriyor.
 Bir gün bir yolunu bulup, şeytanın bacağını kırıp, sizi en yakın yerden, çantanızdan izleyeceğim. Evet bir gün gizlice çantanıza girmek ve sizle bir tam gün geçirmektir planım.  Beni taşımakta bir sorun olmaz, ne kadar antremanlı olduğunuzu ikimiz de biliyoruz. O günü ve çantanızın içinde not tutan kendimi hayal ediyorum da gerçekten harika olacak. Dikkatiniz dışarıdayken ben anahtarlık ve makyaj çantasının arasına gizlenmiş halde, ayfonunuzdan resimlerinize bakacak, dünden çantanızda kalan diyet çikolatayı yiyecek ve çantanızda check in yapacağım.
Ve inanıyorum ki ancak size bu kadar yakın bir bölgeden, olay mahallinden bakarak çözülebilir bu iş. O zaman gerçek sizi, ‘mervoşu’, ‘cicişi’,’kankiş'i’ daha iyi anlayacağım. Bu fedakârlığımla belki bana madalya bile verirler. Çünkü sonuçta sebebi bilinemeyen ve muhtemelen dünyanın en saçma aksiyonunun gizemini çözmüş olacağım. Bi kuantum değil ama, sosyolojik bir akımın şifresi.

O şanlı günü sabırsızlıkla bekliyorum. Bunları şuan okuyor olmanız ise hiç bir şey değiştirmeyecek. Ne zaman hanginize geleceğimi asla bilemeyeceksiniz, ama ben orda alacağım.
En beklemediğiniz ve belki de en güvendiğiniz yerde.
Çantanızda!



3 yorum:

  1. o planı gerçekleştirince sonucu muhakkak yaz tamam mı çok merak edıyorum :D

    YanıtlaSil
  2. merak etmeyiniz, uygun bir kurban bulur bulmaz, ivedilikle! :)

    YanıtlaSil
  3. yemegin salcalisi guzeldir ama kadinin cantalisi adamin kalbine indirebilir.

    YanıtlaSil