17 Mart 2012 Cumartesi

Oyun Kafası: Eskiler


Bir miktar geçmişi load ediverelim şimdi.
Atari salonularında başladı herşey. Tilt makinelerine olan aşkım hala bakidir. Bazen sinsice yaklaşıp biri ekstra topu oynamadan bırakmış mıdır diye bakarım. O parlak metal gülle oradan bana bakıyorsa, kenarda sevap bulmuş mümin gibi gözlerim parlar, kudurrum.
Langırt vardı bi de, ama onda sıfırım.  Beden dersinde futbol sınavından kaldım ya ondan heralde. Yayvan beyaz diskli bi oyun vardı, karşı tarafın kalesine sokuyorsun, mıknatıslı masada oynanıyor falan. O mıknatıslı masa, zamanların en teknolojik aletiydi, çoluk çocuğun elinde heba oldu canım sistem.

Tetrisle gönül bağı olmayan olamaz zaten. O çubuğun ibnelikleri. Bi de hiç baymaz tetris. Yani al yanına git, nereye gidiyosun, 15 saat git. fıt fıt oyna onu. Kıl ol, ilerle, save edeme, sadece çok ilerlediğinde 'hasiktir, ne biçim ilerledim’ diye düşünebilmek için 5 sn falan pause edebil. Sonra devam et ve herşey üst üste gelsin, yapama sinir ol. ‘skerler lan oynamıyorum’ de ama bu tribin cooldown u sadece 15 dk falan sürsün. Yine başla, hırslan.

Tabi ki atari; ve hiç abartmıyorum o zamanlarda ortalama bi çocuğun en büyük hayal kırıklığı; 9999 oyun var yazan kasetten 3 tane falan oyun çıkmasıydı. Bi de o hain kaset yanında gelmiştir oyunun 'ulan’ dersin, ‘adamlar bi dolu oyun vermiş helal olsun.' Hepsi aynıdır, yıkılırsın. Yetmezmiş gibi adları haince 1, 2 diye değiştirilmiştir. Mario'nun 129a kadar seri olarak gitmesi biraz kıllandırsa da 'yok lan' dersin 'koskoca gavur aleti.' halbuki gavura asla güvenemeyeceğini anlarsın o an.
ve doktor mario berbat bi oyundur.
ve 250ye kadar denerken artık ümidini çoktan yitirmişsindir, direnir sonuna kadar gidersin. İşin gücün yoktur çünkü, ve diğer oyuncaklarına dönmek için de çok geçtir artık. Bir kere tadına varmışsındır ama evde yapılmış dondurma gibi bir hayal kırıklığıdır sonuç. 
Ama herşeyi geç, en büyük bireysel başarımızı da atari sayesinde edindik bence. İçgüdüydü ve hepimize oldu.  Çalışmayan oyunun arkasına üfledik biz. Öyle bi üfledik ki şiştik ve kızardık. Ama çalıştı. Ve hatta çalıştırdık, şu tabir yalan olmaz ki biz onu 'tamir ettik'. Ah herkesin içinden 'napıyor ki lan' dediği ve oyunun açıldığı an, o tatmin… aynı zamanda ‘nası oldu ki lan’ düşüncesi, ama herşey çok mantıklı falan.
Ayrıca süper oyunlar da vardı içinde, misal ilk başlarda göze çarpmayan ama sonradan bir efsane olduğu fark edilen 'battle field'. Ve kendi fieldını yapmayı keşfeden herkesin, o korunması gereken kartalın etrafına çelik duvar ördüğü gerçeği. Evet, artık itiraf edelim bence. Hatta geri kalan kısımları çimenden yapıp, arasından tankları vurmalar falan, hepsini biliyorum çünkü. Ama sorun yok atari süper bir şeydi, bi tek pek sağlam değildi. Benim silah aparatım 2 gün içinde bozulmuştu ve tanıdığım herkesin silahı da. Ben o yıllarda başarıyla çalışan, çocuğu delirtmeden, onu geç babasını delirtmeden çalışan bir silah üretildiğini sanmıyorum. Neyse zaten o oyunun pek oynayanı da yoktu, pek sallamadık. Anısı var şimdi, bişey demiyorum.

Mario9 vardı bi de, ve galiba dünyada sadece kuzenlerimde vardı benim. Ne bulabildim ne bişey, internette milyon tane var kasamam o kadar, kimse de hatırlamıyor. Böyle yumurtaları buluyoduk, içinden çıkan hayvana biniyoduk, uçan dinozor vardı, koşan vardı. neyse gene başlamıycam ama vardı işte. Ve süperdi.

Nedense soniği hiç sevemedim, 'ben değmedim ya saçına değdi, ucuna' diyodum. Sinirim bozuluyodu o saça. Çok da haklıydım çünkü saçına değince yanmazdın eskiden. Yaşanmışlığıma ters geldi o benim.

Gameboylu anım çok yok, gameboyum yoktu zaten, ben klasiğe kasarken renklisi çıktı falan sonra da bişey oldu bilgisayar cover etti mevzuyu. Bi prince oynardım onu hatırlıyorum bi, onun da içine üfleniyodu, pilleri ısırılıyodu.

Bilgisayar deyince diskette karışık oyunlar derim. Biri de -bence yayılma noktası okul bilgisayarları olan- 'volfied'.  Yılanla başlıyodun hani ekranı kapata kapata sıkıştırıyodun yılanı da 85i geçince bölüm geçiyodun. Hani 'benim abim bitirdi bunu' olan ama şaibelerle dolu, gereğinden zor oyun.

Max payne' e rastladığımda tamam dedim oyunum bu benim, babam bitirmişti, bana yolladı. Dedim yuh babam bitirmiş ben daha duruyorum, kastım ben de bitirdim. O lanet olası rüyalarda çıkışı hiç bulamadım, döndüm durdum buğulu buğulu. Yıllarca beşiktaş pasajında 'abi meks peyn 3 geldi mi' diye arandım hep, gelmedi sıçtığım. Ama film geldi, bence tırttı.

Black and white geldi sonra bir yerden elime. O da tanrıcılık oyunu gibi bir şeydi. Sana tapan insanlar var onlarla ilgileniyorsun, isteklerini yapıyorsun falan, uyuz olduğunu denize atabiliyorsun. Adamın oğlu kaybolmuş dağlarda bul getir diye yalvarıyor, aranıp buluyorum, ölmüş. Adam basıyor küfrü, bi teşekkür yok. Nankör işte. Bi iyi cücemsi bişey vardı yardımcın, bi de kötü olan. Kötü çok sevimliydi şeytan kafası yaşıyodu. Keselim biçelim öneriyordu habire.

Bi de ben rambo oynuyordum kimse bilmiyor yine onu. Evet adı falan baya tırt ama, hayvan gibi de korkuyordum oynarken. Kapılardan köpek çıkardı, ekranı tokatladım bi kere.

Dyna vardı, yine az bilinen ve benim babamdan öğrendiğim. 8 ada geçiyordun. Bomba bırakıyordun. Son bölüm tavşanlar falan. Kimisi bomberman'le karıştırıyor bunu, o değil, daha zevklisi.

Sonra counter strike. Kantıra gitmek. 6 kişi beşiktaşta adekse giderdik, hatta bi mustafa abi vardı bana bilgisayar toplamıştı sağolsun. Fena değildim kantırda, ama zıplaya zıplaya headshot manyağı edenlerden olamadım hiç, o kadar çinlisi değildim zaten. De dust'da oynardım en çok, bi kere köprünün altında konteynırların arkasından yanaşıp, yukarı pusmuş bi herifi, bak yalan değil yeminle 10 kere falan aldım. Müthişliğimden değil ha, direkt oradan gidiyordum, o da hep aynı yere çıkıyordu, naaparsa yapsın alıyordum işte, şanslıydım heralde. Bi de pusanlara kıl oluyordum, gaza gelmiştim ben de. Adam oturduğu yerde hırslanmıştı. Kalkıp bağardı adeksin içinde 'kim lan bu jj' diye. evet jj y di adım, baya embesil. Ha, grupta tek kalınca büyük stres olurdu bide, herkes seni izliyor biliyorsun, geril geril, bi anda çıksın karşına adam, direk öl. Yerinde korkudan ayrı öldün zaten. Ha bu arada ufak bi not; ben bu oyunları oynarken bilgisayarımın tüpü patladı da, arkasında duran kuş öldü korkudan. Ödü patlamış dediler. Çok fena. He bi de terörist oynardım tabi ki, asla counter olmadım. (aynı wow da ally olmayacağım gibi, for the horde!)

Playstation tabi ayrı bir çığır açtı. Sabah akşam crash bandicoot oynardım, bazen toplaşıp arcade yapardık. O kadar müthiş bir oyundur ki, cidden, ilk versiyonunu mutlaka deneyin bilmiyorsanız. Ben indirmeye çalıştım baya kasış artık eski oyunları bulmak çalıştırmak falan.

Ayrıca third person shooter bir insan olduğumdan, tam bir resident evil çılgını idim. Zaten zombi filmlerine de bayılırım. Oyunlarıyla kudurdum bende, napiyim. Bu arada ben bu Tükiye’nin ilk zombi filminde, ‘ada’ydı galiba adı,  gönüllü zombi olmuştum.çekimlerin sonrası o halde eve gelmiştim, otobüstekiler baya bi kitlenmişti.

Başka bir müthişlik abidesi god of war tabi ki. Kratosun her tanrıya atarlı tavrı, belinde türlü türlü efsane silah. Hiç abartmıyorum o blades of chaos’u hatırla bi; zincirin ucunda bıçaklar böyle, döndürüyo, takıyo bıçakları, çektiriyo falan. Dünyayı kontrol ederiz onla da,  başımıza götümüze vururuz muhtemelen, sıkıntı olur. Yani. Ayrıca bu oyunlar başkası oynarken de izlenebilen, kalabalığa hizmet eden müthiş şeylerdi, hiç bi türlü baymaz, etmez.
Bir ara da, bak ne zamana geliyor tam hatırlamıyorum cep telefonları yeni çıkmıştı, snake vardı. (Ondan sonra da space impact oynadık ama herkes bilmez onu) O snake sınıfta öğlen tenefüsünde açılırdı ve herkes oynayanın etrafına toplanırdı. Oynayan bi stres, bi gaz, bi keyif, hayvan gibi kasardı.

Şimdi angry birds var. Dünyadaki en aptal şey. 2 yaşımda, küpleri karelere sokmaya çalışırken bile daha çok eğleniyordum. 
Biliyorum; hiçbir çocuk bizim o triplerimize giremeyecek şunları oynarken, bu da bir gerçek. 
Oyun iyidir, evet, ama güzel oyun daha iyidir bence.




9 yorum:

  1. Benim de atari oyunlarından sonra ilk oyunum Duke Nukem'di. O zamanlar babamın bilgisayarla işi oluyordu, evimizde bir tane bilgisayar vardi. Bu Duke Nukem yaklaşık 20 diskten oluşuyordu. Her oynayacağımız zaman babam onu tek tek yükleyip kurardı, sonra da silerdi. Çünkü o zamanlar gigabytelık harddiskler yoktu:)

    Şimdi ps3te uncharted, battlefield falan oynuyorum da aklım çıkıyor. Çok gerçekçi geliyor. İnsan kendini o kadar kaptırıyor ki nasıl buralara geldi oyun sektörü diye hayran hayran bakıyorum

    YanıtlaSil
  2. daha dün 'aa duke ü eklemeyi unutmuşum' dedim kendi kendime, bu yoruma bayıldım o yüzden. bi de bence hala zor bi oyundur o, çok severdim.

    YanıtlaSil
  3. Merhaba, bloggillerden sözlükgillere :) İyi bloglar

    YanıtlaSil
  4. cümlemize efenim, cümlemize :)

    YanıtlaSil
  5. Geçenlerde keşfettim bu blogu, baya efsane olmuş. Özellikle bu yazıyla resmen çocukluğuma indim. Hatta inmekle kalmayıp senin blogdaki bu da dahil bazı konuları da kendi blogumda işledim. Hatta işlemekle de kalmayıp bir iki esprini de araklamış olabilirim ufaktan :D Özetle çok başarılı olmuş yani yazıların, tebrik :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. vay anasını, çok mutlu oldum lan resmen. bu yazıyı unutmuştum valla, hatta millet ilk sayfadan öteye gitmiyodur diyodum hep, yalanmış :)
      ya konulara o kadar zor karar veriyorum ki bazen ayda bi yazı falan yazdığım oluyor. herkes şikayetçi bu durumdan, ben de dahil.
      teşekkür ederim sevgili cevat, baktım senin bloğa da ışık var yeminle. ayrıca gulyabaniyi saygıyla anıyorum burdan

      okuyalım okunalım, selametle
      :)

      Sil
    2. Işık var dedin ya bende çok bi sevindirik oldum şimdi valla :) Gitsin efenim millet öteye, önünü alamayalım, çerez gibi okudukça okuyası geliyor insanın yazıları

      Sil
    3. bu arada
      “Ananski telefon yok la… ohhhh dibe kaçmış puşt”
      bu trip benim her gün çayım kahvem gibi bi parçam ya resmen.
      ibretlik tespit kardeşim
      gdhjkfl

      :)

      Sil
    4. Hahaha çok teşekkür ettim :)

      Sil