Bir miktar geçmişi load ediverelim şimdi.
Atari salonularında başladı herşey. Tilt makinelerine olan aşkım hala bakidir. Bazen sinsice yaklaşıp biri ekstra topu oynamadan bırakmış mıdır diye bakarım.
O parlak metal gülle oradan bana bakıyorsa, kenarda sevap bulmuş mümin gibi gözlerim parlar, kudurrum.
Langırt vardı bi de, ama onda sıfırım. Beden dersinde futbol sınavından kaldım ya ondan heralde. Yayvan beyaz diskli bi oyun vardı, karşı tarafın kalesine sokuyorsun, mıknatıslı masada oynanıyor falan. O mıknatıslı masa, zamanların en teknolojik aletiydi, çoluk çocuğun elinde heba oldu canım sistem.
Langırt vardı bi de, ama onda sıfırım. Beden dersinde futbol sınavından kaldım ya ondan heralde. Yayvan beyaz diskli bi oyun vardı, karşı tarafın kalesine sokuyorsun, mıknatıslı masada oynanıyor falan. O mıknatıslı masa, zamanların en teknolojik aletiydi, çoluk çocuğun elinde heba oldu canım sistem.
Tetrisle gönül bağı olmayan olamaz zaten. O çubuğun ibnelikleri. Bi de hiç baymaz tetris. Yani al yanına git,
nereye gidiyosun, 15 saat git. fıt fıt oyna onu. Kıl ol, ilerle, save edeme,
sadece çok ilerlediğinde 'hasiktir, ne biçim ilerledim’ diye düşünebilmek için 5
sn falan pause edebil. Sonra devam et ve herşey üst üste gelsin, yapama sinir
ol. ‘skerler lan oynamıyorum’ de ama bu tribin cooldown u sadece 15 dk falan
sürsün. Yine başla, hırslan.
Tabi ki atari;
ve hiç abartmıyorum o zamanlarda ortalama bi çocuğun en büyük hayal kırıklığı;
9999 oyun var yazan kasetten 3 tane falan oyun çıkmasıydı. Bi de o hain kaset
yanında gelmiştir oyunun 'ulan’ dersin, ‘adamlar bi dolu oyun vermiş helal
olsun.' Hepsi aynıdır, yıkılırsın. Yetmezmiş gibi
adları haince 1, 2 diye değiştirilmiştir. Mario'nun 129a kadar seri olarak gitmesi biraz kıllandırsa da 'yok lan' dersin 'koskoca gavur aleti.' halbuki gavura asla güvenemeyeceğini anlarsın o an.
ve doktor mario berbat bi oyundur.
ve 250ye kadar denerken artık ümidini çoktan yitirmişsindir, direnir sonuna kadar gidersin. İşin gücün yoktur çünkü, ve diğer oyuncaklarına dönmek için de çok geçtir artık. Bir kere tadına varmışsındır ama evde yapılmış dondurma gibi bir hayal kırıklığıdır sonuç.
ve doktor mario berbat bi oyundur.
ve 250ye kadar denerken artık ümidini çoktan yitirmişsindir, direnir sonuna kadar gidersin. İşin gücün yoktur çünkü, ve diğer oyuncaklarına dönmek için de çok geçtir artık. Bir kere tadına varmışsındır ama evde yapılmış dondurma gibi bir hayal kırıklığıdır sonuç.
Ama herşeyi geç, en büyük bireysel başarımızı da atari
sayesinde edindik bence. İçgüdüydü ve hepimize oldu. Çalışmayan oyunun arkasına üfledik biz. Öyle
bi üfledik ki şiştik ve kızardık. Ama çalıştı. Ve hatta çalıştırdık, şu tabir
yalan olmaz ki biz onu 'tamir ettik'. Ah herkesin içinden 'napıyor ki lan' dediği ve oyunun açıldığı an, o tatmin… aynı zamanda
‘nası oldu ki lan’ düşüncesi, ama herşey çok mantıklı falan.
Ayrıca süper oyunlar da vardı içinde, misal ilk
başlarda göze çarpmayan ama sonradan bir efsane olduğu fark edilen 'battle field'. Ve kendi fieldını
yapmayı keşfeden herkesin, o korunması gereken kartalın etrafına çelik duvar ördüğü
gerçeği. Evet, artık itiraf edelim bence. Hatta geri kalan kısımları çimenden
yapıp, arasından tankları vurmalar falan, hepsini biliyorum çünkü. Ama sorun
yok atari süper bir şeydi, bi tek pek sağlam değildi. Benim silah aparatım 2 gün
içinde bozulmuştu ve tanıdığım herkesin silahı da. Ben o yıllarda başarıyla
çalışan, çocuğu delirtmeden, onu geç babasını delirtmeden çalışan bir silah
üretildiğini sanmıyorum. Neyse zaten o oyunun pek oynayanı da yoktu, pek sallamadık. Anısı var şimdi, bişey
demiyorum.
Mario9 vardı bi
de, ve galiba dünyada sadece kuzenlerimde vardı benim. Ne
bulabildim ne bişey, internette milyon tane var kasamam o kadar, kimse de hatırlamıyor. Böyle
yumurtaları buluyoduk, içinden çıkan hayvana biniyoduk, uçan dinozor vardı,
koşan vardı. neyse gene başlamıycam ama vardı işte. Ve süperdi.
Nedense soniği hiç
sevemedim, 'ben değmedim ya saçına değdi, ucuna' diyodum. Sinirim bozuluyodu o
saça. Çok da haklıydım çünkü saçına değince yanmazdın eskiden. Yaşanmışlığıma
ters geldi o benim.
Gameboylu anım
çok yok, gameboyum yoktu zaten, ben klasiğe kasarken renklisi çıktı falan sonra
da bişey oldu bilgisayar cover etti mevzuyu. Bi prince oynardım onu
hatırlıyorum bi, onun da içine üfleniyodu, pilleri ısırılıyodu.
Bilgisayar deyince diskette
karışık oyunlar derim. Biri
de -bence yayılma noktası okul bilgisayarları olan- 'volfied'. Yılanla başlıyodun
hani ekranı kapata kapata sıkıştırıyodun yılanı da 85i geçince bölüm geçiyodun.
Hani 'benim abim bitirdi bunu' olan ama şaibelerle dolu, gereğinden zor oyun.
Max payne' e
rastladığımda tamam dedim oyunum bu benim, babam bitirmişti, bana yolladı. Dedim
yuh babam bitirmiş ben daha duruyorum, kastım ben de bitirdim. O lanet olası
rüyalarda çıkışı hiç bulamadım, döndüm durdum buğulu buğulu. Yıllarca beşiktaş
pasajında 'abi meks peyn 3 geldi mi' diye arandım hep, gelmedi sıçtığım. Ama
film geldi, bence tırttı.
Black and white
geldi sonra bir yerden elime. O da tanrıcılık oyunu gibi bir şeydi. Sana tapan
insanlar var onlarla ilgileniyorsun, isteklerini yapıyorsun falan, uyuz olduğunu
denize atabiliyorsun. Adamın oğlu kaybolmuş dağlarda bul getir diye yalvarıyor,
aranıp buluyorum, ölmüş. Adam basıyor küfrü, bi teşekkür yok. Nankör işte. Bi
iyi cücemsi bişey vardı yardımcın, bi de kötü olan. Kötü çok sevimliydi şeytan
kafası yaşıyodu. Keselim biçelim öneriyordu habire.
Bi de ben rambo
oynuyordum kimse bilmiyor yine onu. Evet adı falan baya tırt ama, hayvan gibi de
korkuyordum oynarken. Kapılardan köpek çıkardı, ekranı tokatladım bi kere.
Dyna vardı, yine
az bilinen ve benim babamdan öğrendiğim. 8 ada geçiyordun. Bomba bırakıyordun. Son bölüm tavşanlar falan. Kimisi bomberman'le karıştırıyor bunu, o değil, daha zevklisi.
Sonra counter strike.
Kantıra gitmek. 6 kişi beşiktaşta adekse giderdik, hatta bi mustafa abi vardı
bana bilgisayar toplamıştı sağolsun. Fena değildim kantırda, ama zıplaya zıplaya
headshot manyağı edenlerden olamadım hiç, o kadar çinlisi değildim zaten. De
dust'da oynardım en çok, bi kere köprünün altında konteynırların arkasından
yanaşıp, yukarı pusmuş bi herifi, bak yalan değil yeminle 10 kere falan aldım. Müthişliğimden
değil ha, direkt oradan gidiyordum, o da hep aynı yere çıkıyordu, naaparsa yapsın
alıyordum işte, şanslıydım heralde. Bi de pusanlara kıl oluyordum, gaza gelmiştim
ben de. Adam oturduğu yerde hırslanmıştı. Kalkıp bağardı adeksin içinde 'kim
lan bu jj' diye. evet jj y di adım, baya embesil. Ha, grupta tek kalınca büyük
stres olurdu bide, herkes seni izliyor biliyorsun, geril geril, bi anda çıksın
karşına adam, direk öl. Yerinde korkudan ayrı öldün zaten. Ha bu arada ufak bi not; ben bu oyunları
oynarken bilgisayarımın tüpü patladı da, arkasında duran kuş öldü korkudan. Ödü
patlamış dediler. Çok fena. He bi de terörist oynardım tabi ki, asla counter
olmadım. (aynı wow da ally olmayacağım gibi, for the horde!)
Playstation tabi ayrı bir çığır açtı. Sabah akşam crash
bandicoot oynardım, bazen toplaşıp arcade yapardık. O kadar müthiş bir
oyundur ki, cidden, ilk versiyonunu mutlaka deneyin bilmiyorsanız. Ben indirmeye
çalıştım baya kasış artık eski oyunları bulmak çalıştırmak falan.
Ayrıca third person
shooter bir insan olduğumdan, tam bir resident
evil çılgını idim. Zaten zombi filmlerine de bayılırım. Oyunlarıyla
kudurdum bende, napiyim. Bu arada ben bu Tükiye’nin ilk zombi filminde, ‘ada’ydı
galiba adı, gönüllü zombi olmuştum.çekimlerin
sonrası o halde eve gelmiştim, otobüstekiler baya bi kitlenmişti.
Başka bir müthişlik abidesi god of war tabi ki. Kratosun her tanrıya atarlı tavrı, belinde
türlü türlü efsane silah. Hiç abartmıyorum o blades of chaos’u hatırla bi;
zincirin ucunda bıçaklar böyle, döndürüyo, takıyo bıçakları, çektiriyo falan.
Dünyayı kontrol ederiz onla da, başımıza götümüze vururuz muhtemelen, sıkıntı
olur. Yani. Ayrıca bu oyunlar başkası oynarken de izlenebilen, kalabalığa hizmet
eden müthiş şeylerdi, hiç bi türlü baymaz, etmez.
Bir ara da, bak ne zamana geliyor tam hatırlamıyorum cep
telefonları yeni çıkmıştı, snake
vardı. (Ondan
sonra da space impact oynadık ama herkes bilmez onu) O snake sınıfta öğlen
tenefüsünde açılırdı ve herkes oynayanın etrafına toplanırdı. Oynayan bi stres,
bi gaz, bi keyif, hayvan gibi kasardı.
Şimdi angry birds var. Dünyadaki en aptal şey. 2 yaşımda, küpleri karelere sokmaya çalışırken bile daha çok eğleniyordum.
Biliyorum;
hiçbir çocuk bizim o triplerimize giremeyecek şunları oynarken, bu
da bir gerçek.
Oyun iyidir, evet, ama güzel
oyun daha iyidir bence.
Benim de atari oyunlarından sonra ilk oyunum Duke Nukem'di. O zamanlar babamın bilgisayarla işi oluyordu, evimizde bir tane bilgisayar vardi. Bu Duke Nukem yaklaşık 20 diskten oluşuyordu. Her oynayacağımız zaman babam onu tek tek yükleyip kurardı, sonra da silerdi. Çünkü o zamanlar gigabytelık harddiskler yoktu:)
YanıtlaSilŞimdi ps3te uncharted, battlefield falan oynuyorum da aklım çıkıyor. Çok gerçekçi geliyor. İnsan kendini o kadar kaptırıyor ki nasıl buralara geldi oyun sektörü diye hayran hayran bakıyorum
daha dün 'aa duke ü eklemeyi unutmuşum' dedim kendi kendime, bu yoruma bayıldım o yüzden. bi de bence hala zor bi oyundur o, çok severdim.
YanıtlaSilMerhaba, bloggillerden sözlükgillere :) İyi bloglar
YanıtlaSilcümlemize efenim, cümlemize :)
YanıtlaSilGeçenlerde keşfettim bu blogu, baya efsane olmuş. Özellikle bu yazıyla resmen çocukluğuma indim. Hatta inmekle kalmayıp senin blogdaki bu da dahil bazı konuları da kendi blogumda işledim. Hatta işlemekle de kalmayıp bir iki esprini de araklamış olabilirim ufaktan :D Özetle çok başarılı olmuş yani yazıların, tebrik :)
YanıtlaSilvay anasını, çok mutlu oldum lan resmen. bu yazıyı unutmuştum valla, hatta millet ilk sayfadan öteye gitmiyodur diyodum hep, yalanmış :)
Silya konulara o kadar zor karar veriyorum ki bazen ayda bi yazı falan yazdığım oluyor. herkes şikayetçi bu durumdan, ben de dahil.
teşekkür ederim sevgili cevat, baktım senin bloğa da ışık var yeminle. ayrıca gulyabaniyi saygıyla anıyorum burdan
okuyalım okunalım, selametle
:)
Işık var dedin ya bende çok bi sevindirik oldum şimdi valla :) Gitsin efenim millet öteye, önünü alamayalım, çerez gibi okudukça okuyası geliyor insanın yazıları
Silbu arada
Sil“Ananski telefon yok la… ohhhh dibe kaçmış puşt”
bu trip benim her gün çayım kahvem gibi bi parçam ya resmen.
ibretlik tespit kardeşim
gdhjkfl
:)
Hahaha çok teşekkür ettim :)
Sil