Foton çağı. Yani bizim anlayacağımız haliyle ‘ışık çağı’. İsviçreli bilim adamları ve Norveçli balıkçılar, maya takviminde bahsedilen boyut değişimine iyice açıklık getirmişler.
Söylenilene göre foton çağında insanlar birbirlerinin düşüncelerini okuyabilecekmiş.
Şimdi arkadaşım, öyle bir şey olmaz. Öyle dünyada yaşanmaz.
Fotonunda değilim, taş üstünde taş kalmaz.
Söylenilene göre foton çağında insanlar birbirlerinin düşüncelerini okuyabilecekmiş.
Şimdi arkadaşım, öyle bir şey olmaz. Öyle dünyada yaşanmaz.
Fotonunda değilim, taş üstünde taş kalmaz.
Bu durumu iyice kavramak için şimdi zamanda bir miktar geriye gidelim.
Bir miktar dediğim yüz otuz bin yıl kadar.
Görüyoruz ki insan toplum içerisinde yaşayan bir varlık. Fakat esasında toplum halinde yaşamak hiç de onun yaratılışına uygun değil. O hâlihazırda tam bir bencil gibi kendi kararlarına yoğunlaşan, çoğu zaman çevresini dinlemeyen, kendi dedikleri üzerine yanıp tutuşan bir varlık. Ayrıca toplumla yaşamaya uygun olmaması yetmiyormuş gibi kendi başına ayakta kalmayı da beceremez. Börtü böceğe, hayvana yem olur, açlıktan ölür. İlle de topluma muhtaçtır. Esasında hani sanki evrim bu yaratığı zorla silmek istemiş fakat kendisi ısrarla ‘hayır silinmeyeceğim gerekirse toplum halinde yaşarım yine de silinmem’ demiş ve evrim basamaklarını tam bir sinsi gibi bir bir atlamış.
Peki bu süreçte neler oldu? İnsan kendini topluma nasıl adapte etti?
Çok basit.
İnsan yalanı buldu.
Yalan ve eksik bilgi sayesinde insanın en önemli varoluş becerisi ‘birbirinden bilgi gizleyebilme’ oldu. Bu sistem içerisinde elbette evrildi ama kafasına göre evrildi icabında. Düşündü dedi ki; ‘yahu bu benim kankamın sevgilisi taş gibi, ama şimdi bu bilgiyi arkadaşıma vermenin ne lüzumu var’ ya da sevgilisi geldi sordu ‘tatlım bu elbise beni şişman mı gösterdi?’ ‘hayır tatlım, her zaman ki gibi çok güzelsin’ dedi, kıvırdı. Bir başka örnek, patronu geldi ‘onu yetiştirmemişsin, bunu yapmamışsın’ diye vıdıvıdı konuşuyor. İçinden saydı sövdü dışından ‘peki efendim' dedi. Böylelikle kendi kendine -çok da lazımmış gibi- toplum içinde mutlu huzurlu bir yaşam ortamı yarattı. Hem de stresini bir şekilde kendi kendine yatıştırdı.
Bir miktar dediğim yüz otuz bin yıl kadar.
Görüyoruz ki insan toplum içerisinde yaşayan bir varlık. Fakat esasında toplum halinde yaşamak hiç de onun yaratılışına uygun değil. O hâlihazırda tam bir bencil gibi kendi kararlarına yoğunlaşan, çoğu zaman çevresini dinlemeyen, kendi dedikleri üzerine yanıp tutuşan bir varlık. Ayrıca toplumla yaşamaya uygun olmaması yetmiyormuş gibi kendi başına ayakta kalmayı da beceremez. Börtü böceğe, hayvana yem olur, açlıktan ölür. İlle de topluma muhtaçtır. Esasında hani sanki evrim bu yaratığı zorla silmek istemiş fakat kendisi ısrarla ‘hayır silinmeyeceğim gerekirse toplum halinde yaşarım yine de silinmem’ demiş ve evrim basamaklarını tam bir sinsi gibi bir bir atlamış.
Peki bu süreçte neler oldu? İnsan kendini topluma nasıl adapte etti?
Çok basit.
İnsan yalanı buldu.
Yalan ve eksik bilgi sayesinde insanın en önemli varoluş becerisi ‘birbirinden bilgi gizleyebilme’ oldu. Bu sistem içerisinde elbette evrildi ama kafasına göre evrildi icabında. Düşündü dedi ki; ‘yahu bu benim kankamın sevgilisi taş gibi, ama şimdi bu bilgiyi arkadaşıma vermenin ne lüzumu var’ ya da sevgilisi geldi sordu ‘tatlım bu elbise beni şişman mı gösterdi?’ ‘hayır tatlım, her zaman ki gibi çok güzelsin’ dedi, kıvırdı. Bir başka örnek, patronu geldi ‘onu yetiştirmemişsin, bunu yapmamışsın’ diye vıdıvıdı konuşuyor. İçinden saydı sövdü dışından ‘peki efendim' dedi. Böylelikle kendi kendine -çok da lazımmış gibi- toplum içinde mutlu huzurlu bir yaşam ortamı yarattı. Hem de stresini bir şekilde kendi kendine yatıştırdı.
Tüm bunları yalanla dolanla becerdi dediysem yanlış anlamayın hemen, bir fesatlık bir kötü niyet yok. Masumane ve naçizane bir orta noktayı bulma, yaşamını idame ettirebilme çabasıydı bu. Adeta bir denge, bir Ying Yang felsefesi buldu insan.
Böylelikle herkes gerektiği kadar konuştu, kime neyi ne kadar söyleyeceğini ayarladı.
Hani ne dedikodudan yoksun kalacak, ne de onla bunla arasını bozacak, düzenini dağıtacak.
Tam ortada, çok ince, çok klâs bir çizgi belirledi.
Amma velâkin sen gel şimdi elin ışık çağında bunları ifşa et.Yapılır mı adama bu? Ben yıllarca evrileyim geleyim, neyi, nasıl, hangi ses tonumla söyleyeceğim, fikrimi hangi bakışlarla destekleyeceğim, bulayım, ayarımı yapayım. Sen gel bana de ki, ‘herkes birbirinin düşüncesini okuyacak, gizli saklı kalmayacak?’ Olmaz arkadaşım olmaz. Sosyal yaşam biter, yuvalar yıkılır yok yere. Doğal afetlerinize, ışık hızınıza falan bir şey demedik ama burada bir duracaksın.
Böylelikle herkes gerektiği kadar konuştu, kime neyi ne kadar söyleyeceğini ayarladı.
Hani ne dedikodudan yoksun kalacak, ne de onla bunla arasını bozacak, düzenini dağıtacak.
Tam ortada, çok ince, çok klâs bir çizgi belirledi.
Amma velâkin sen gel şimdi elin ışık çağında bunları ifşa et.Yapılır mı adama bu? Ben yıllarca evrileyim geleyim, neyi, nasıl, hangi ses tonumla söyleyeceğim, fikrimi hangi bakışlarla destekleyeceğim, bulayım, ayarımı yapayım. Sen gel bana de ki, ‘herkes birbirinin düşüncesini okuyacak, gizli saklı kalmayacak?’ Olmaz arkadaşım olmaz. Sosyal yaşam biter, yuvalar yıkılır yok yere. Doğal afetlerinize, ışık hızınıza falan bir şey demedik ama burada bir duracaksın.
Gel, bunu bir örnek üzerinden inceleyelim. Misal cemil’i ele alalım. Cemil yirmi üç yaşında bir delikanlı. Bir Pazar günü sevgilisini takmış koluna yürüyor. Dalyan gibi adam, sevgilisi de afet. Yanlarından mahallenin bir genç çocuğu geçiyor, kızın güzelliği görüyor. ‘ah ulan ah, bulamadık ki şöylesini!’ diye geçiriyor içinden. Eyvahlar olsun, artık sır söylendi, pis bir hal aldı. Cemil şimdi ne yapacak? Duracak mı? Kız da duydu denileni. Cemil mecbur o çocuğun üzerine atlayacak. Neden? E herkes duygu belki ilerde bankta oturanlar da kulak misafiri oldular, düşünceyi okudular. Demezler mi? ‘Adama bak hele, amma pısırıkmış, kalıbına baksan adam sanırsın’ diye. Üzerine uçması lazım Cemil’in. İlle dayaklar atılacak kafa göz patlayacak. Zorla cemili katil ettiniz.
Peki ya onu da geçtim, liselerimiz, onlar ne olacak? Burada ergenden bahsediyoruz. Bilim adamları hala bunun üzerinde çalışıyorlar ama ergenin gücünden ve tutarsızlığından korktuklarından konusunu bile açamıyorlar ortalıkta. foton moton bilmez bunlar, dinletemezsin.
E peki ne oldu sonunda? Yumruklar tekmeler, ellerde yolunmuş saçlar,daha hala foton çağında adam dövdüreceksiniz millete.
Yazık, avcı ve toplayıcı atalarınızdan utanın, bir şekilde eksiğiyle aksağıyla evrilip bu günlere gelmişiz. Bu saatten sonra bırakın, şu ışığın, uzayın keyfini ağız tadıyla yaşayalım. Emekliliğim geldiğinde ortalıkta kavga gürültü istemiyorum ben. Hadi bana acımadınız, ortada sürpriz diye bir şey kalmayacak, tek taş bekleyen genç kızlarımıza yazık değil mi? Ya da kiminle birlikte olduğunu daha medyaya açıklamamış olan Tarkan’a? He? Bunlar ne olacak? Hadi hepsini bırak insan evladı içinden kendi kendine konuşmaya bayılır. Metroda, otobüste, minibüste içinden ‘tipe bak’ ‘anası babası yok mu bunun’ ‘ aha geliyor, yer vermeyeyim de göt olsun teyze’ gibi düşüncelerle her gittiği yerde birbirini izlemek ve birbiri hakkında yorum yapmak zorundadır. Yoksa günü kötü geçer yani. Anlatabiliyor muyum?
Eğer bu foton çağının arkasında uzaylılar varsa onlara da buradan söylüyorum. O iş olmaz arkadaşım. Bak olmadı ben hafta içi her gün saat 6da çıkıyorum, Taksim’deyim. Okul çıkışı sana da uyarsa, bana bir uğra, şurada aşağıda bir kaç kadeh bir şey içer konuşuruz. Orta yolda anlaşırız. Yoksa başka türlü sana buradan ekmek çıkmaz. Benden söylemesi.
Yazık, avcı ve toplayıcı atalarınızdan utanın, bir şekilde eksiğiyle aksağıyla evrilip bu günlere gelmişiz. Bu saatten sonra bırakın, şu ışığın, uzayın keyfini ağız tadıyla yaşayalım. Emekliliğim geldiğinde ortalıkta kavga gürültü istemiyorum ben. Hadi bana acımadınız, ortada sürpriz diye bir şey kalmayacak, tek taş bekleyen genç kızlarımıza yazık değil mi? Ya da kiminle birlikte olduğunu daha medyaya açıklamamış olan Tarkan’a? He? Bunlar ne olacak? Hadi hepsini bırak insan evladı içinden kendi kendine konuşmaya bayılır. Metroda, otobüste, minibüste içinden ‘tipe bak’ ‘anası babası yok mu bunun’ ‘ aha geliyor, yer vermeyeyim de göt olsun teyze’ gibi düşüncelerle her gittiği yerde birbirini izlemek ve birbiri hakkında yorum yapmak zorundadır. Yoksa günü kötü geçer yani. Anlatabiliyor muyum?
Eğer bu foton çağının arkasında uzaylılar varsa onlara da buradan söylüyorum. O iş olmaz arkadaşım. Bak olmadı ben hafta içi her gün saat 6da çıkıyorum, Taksim’deyim. Okul çıkışı sana da uyarsa, bana bir uğra, şurada aşağıda bir kaç kadeh bir şey içer konuşuruz. Orta yolda anlaşırız. Yoksa başka türlü sana buradan ekmek çıkmaz. Benden söylemesi.
Not; Bu arada bu adamların adları 'mayalılar' değil 'mayalar', keza araştırmalarımın başında google'a 'mayalılar' yazdım, mayalı poğaça çıktı. Bilginize.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder