1 Şubat 2013 Cuma

Sabah sabah kuantum

Elimdeki bilgilere göre; dünyanın dönüş hızı yavaşlıyormuş, evrenin genişlediğini biliyoruz, kara delikler de şişiyormuş. 
Bir yandan olasılıklar kainatında yaşıyoruz, verdiğimiz vermediğimiz kararlar falan var. 
Şimdi. 
Bence o vermediğimiz için yaşanmayan kararlar evrende başka bi algı şeysinde katman gibin birikiyor, biriktikçe dünya üzerinde ağırlık yapıyor, hızını yavaşlatıyor. Düşünerek zamana ağırlık yapıyoruz sanki.

Ayrıca bu olası ihtimallerin birikmesi evrenin de genişlemesine sebep olabilir. 
Ha nası olabilir, uzaylısı var bunun başka gezegende mikroböceği var, unicornu var. 
Onların da derdi var, sevdası var. 
Kainatçak biriktirdiğimiz bu verilmeyen tırt kararların, windows mantığıyla bir öğütme sistemi olacağsa ki ying yang mantığıynan olması lazım. 
Çöp poşeti karadelikler de oldu sana battal boy. 
Sabah sabah kuantum. 
Ben bi çay koyucam şimdi. 
Eygünler.




2 Ocak 2013 Çarşamba

Dünya patlamadı


Kozmos bizi yine siklemedi.
Zaten milenyumda kopacaktı 
güya bu meret, nerde? 
İki şeytanlı, pozeşınlı film. 
Kuru kuru milenyum.

İllüminati peşimizde, derin devletler içimizde, dünya boka sararken bir umut kopacaktık, ışık olacaktık. Dna’mız 12 sarmal olacaktı. Olmadı.
Bir elektrik kesintisini bile çok gördüler bize.

Buradan Sarıgül’e sesleniyorum.
‘Bize bunu borçluydun, Sarıgül!! Sana yazıklar olsun. Ne vardı alt tarafı bir açıp kapayacaktın şalteri, 5 dk bize 'eşşadüenlaa’ yaşatacaktın.
Şimdi şalterin de senin olsun.
Gözümüz yok başkanım.

Siz bizi şişirin şişirin, zombi apokalips’len, last day of the world’len.
Bir yandan walking dead izliyorum, arkasına revolution çakıyorum.
Her türlü sörvayvıl sisteminden haberim var, baka baka ok kullanmayı öğrenmişim.
Bırak arkadaşım.
Ev-iş-bar kurgumda dengeler oynayacaktı, dinçlik gelecekti bünyeye.
Ayrıca üstüne düşen binadan nasıl slalom hareketlerle kaçılabileceğini öğretecektim cümle aleme. 
Belki epik bir hareketimle random kamera çeken birinin kadrajında harikalar yaratacaktım.
Sırt çantası yaptım lan ben, 3 kuruş stajer mayışımla dünyanın sonuna hazırlandım. Uzaylının gözüne gözüne sıkacak gaz spreyinden, kızılay kolu bilgilerimden süzülen tentürdiyotlu pamuğa kadar.

Yaa.
Öyle bakarsın.
Öyle suratın düşer utanırsın, kaçırma gözlerini Sarıgül!
55 tane mum evde duruyor, odana yollıycam hepsini.
Ama sen dur, arkanı döndüğün an ‘dünya patlamadı sex’ine girişildi zaten.
9 ay sonra kıyamet günü korkusuyla filizlenmiş bir nesil olacak karşınızda.
Ben de o çocukları tek tek belirleyip, buluyorum ulan.
 O günün nasıl da tırt geçtiğini anlatıyorum bir bir. Bilsinler.
‘İşte bu kadar heyecansız ve bu kadar sığ bir dünya bu çocuklar’.
‘Ama Peter pan..’ diyene basıcam tokadı.
‘Yok Peter pan falan, boyutlar arasında geçiş meçiş de yok size.  Uzaylı da kendi uzayında takılıyor zaten, mayalı da ölmüş gitmiş. Agarta’nın yer altı tünellerine de aha bunlar döktü betonu diycem. Bastı betonnan kesti insanlığın altın çağını, bok etti, kayıtsız herifler’ bir bir anlatıyorum hepsini.
Bir nesli düşman yetiştireyim de görün. Yeter lan.
He içimde bir umut, belki o mayanın ışık çağı olmuştur, içindeyizdir falan.
Kulağımın arkasında ‘foton foton foto…’ diye sesler var zaten. Işık mışık iyice işliyordur inşallah.
Ama o da eşşeğin çilesi.
Çocuğumun çocuğu telepatik olacak da, duyuları bilmemne.
 Skerler öyle ışığı. Bana ne faydası var.
‘Ama senin çağından başladı, öyledeme tırıvırı…’
Ya bırakın bu işleri. Sevinme çıtamızı yükseltelim biraz.
Ben bileğimden ağ atamıyorsam şu anda, evrime de lanet olsun.

Ama sen dur, evrileceğim şeyi biliyorum ben.
O ışık bana geçerse, önce o ışığı bütün içerimde, hücrelerimde falan dolaştırıyorum. İçtiğim sigaralar alkoller falan ciğerlerden temizlensin. Dizim çıkmıştı bir kere, 10 yaşında da beynimi patlatmıştım, onlara da birer heal.  Işıkla kendimi 10bin bakıma sokuyorum.  Ak pak olduktan sonra, had bismillah deyip, pan’ın flüdü adına sağ ayakla başlıyorum gelişime.
Rotamı çizdim. 
Bilinçli evrilme seviyesine evrilicem ben direk. Kafama estiği gibi.
Bugün masa, yarın tornavida, öbür gün fil.
Ertesi gün görünmez, öbür sefer kurt adam, seneye de vampir.
3-5 yıl sonra da bi van gölü canavarı çakarım.
Van halkını son kez altına sıçırtıp kaparım bu defteri.
Sonrası sakin sakin, lazım olmadı mı çok evrilmem. 
Işıkla yıkanırım ayda bir, ebediyet ftw.

Yani ben her türlü yolumu buluyorum, özetle. Süper olmanın avantajları.
Ama bu kadar heveslenip, bir sığınak kafası bile yaşayamamak, çok fena koydu bana.
Hayır, evde bekliyorum bi saldıran bile yok ya, valla hırsımdan gidip bakkal market basıcaktım.

Ama herkesi geçtim, en çok sana kırıldım ilüminat kanka, Gaga bacıya gösterdiğin ilginin yarısını göstermedin bana. En azından bi hologramlarla tırstırma politikası, bir bluebeam* aksiyonu beklerdim senden.  Sukunet içinde, huzur dolu geçti sıçtığım günü.
Yakışmadı ilüminat.
Yakışmadı koçum.

Sana bir şiir yazdım, serzenişimi anlatan;

İLLÜ’ME…

Hayallerim yıkıldı,
Ümitlerim kırıldı.
Moral bozdun, olmadı.
Yalanmışsın be, illü.

Gelecekti ışık çağı,
Olacaktık bir tekil,
En güzel geometrik şekil,
Üçgenin kırılsın illü.

İstedim holivud kafası,
Hep kovalamalı, kaçışlı.
En basitinden bir uzaylı,
Yollayamadın mı illü?

Büktün boynumuzu,
Sahipsiz koydun bizi.
Değer mi reptilyan’ın soyu,
Allahtan bulasın illü.





Project Bluebeam: Gizli teknolojiler, beyin yıkamalar, illüzyonlar bişeyler. 


13 Aralık 2012 Perşembe

The '21 ARALIK'


Şş kopuşlara az kaldı, napyonuz?
Taşak geçiyosunuz tabi, bilmiyor muyum.
Olum ne duruyorsunuz, yürüyüp gitsenize. Bak millet Şirince’de toplanıyor. Tom Cruise da gidiyormuş. Envai çeşit zengini, ünlüsü, hippisi, bilim adamısı, kafayı mayalıyla kırmışı, habersiz saftirik normal şirince halkı falan. Full orda, kategoriye bak. Adam fiyatlar fırladı diye ‘maya takvimine teşekkür ediyoruz’ deyip, açıklamalı selam yolluyor lan. Ahahagfhsgh. Böyle bir ekibin bir daha bir araya gelmeyeceği aşikar. Ayrıca orada dönecek olan kozmoz muhabbetini nasa’da döndüremezsin, bu da net.
Benim gidesim var da yancı bulamıyorum.
Maacera dolu şirince işte. Alırım şarabımı, zaten ufacık yer, gezer dolanır kendime takılıncak bilim adamı bulurum. 'Beher kap nasıl oluyor'dan girerim, o masada dünyayı kurtarırız, hem de ne. Olmadı Tom Cruis' u takip edicem gizli gizli. 'Apocalips mission' tribi epik olur giderayak. Bilimcileri de gazlarım, hepimize ekmek çıkar oradan. Olmadı hippiler’i bulurum. Şarkılar türküler, araya da şirincenin amcasını, çobanını alırız. İçsin, üflesin, Şirince’den hikâyeler anlatsın. Ağıtlar, meşaleler.
Ayrıca kızlar, zengin koca avına çıkın direk. İki savunmasız durun, fırt diye belirirler. Erkeklere de mis, ‘dünya yıkılsa senden vazgeçmem bebeğim’ in işleyeceği en gerçek yer lan orası.  Ben diyim, kız düşer diye bile gidilebilir. Pühüüü hem de nebçim. Kozmoz la düşen kız sınır tanımaz, bak söylüyorum.

Kıyamet kafası en güzel Şirince’de yaşanacak.
Bu bir gerçek.

Peki ihtimaller?

1)Mayalı inip;
‘şimdi dünyanın gezegenler etrafına dizilmesiylen, bir sarı ışık, elektro manyetik gibi böyle üzerimize doğru geleyazarak… lan. Size laf mı anlatıcam. Mal mal bakıyonuz zaten. Bitti arkadaşım işte. Son kullanma tarihi olarak düşün, tükendi, kokuştu falan. Hadi kalkın gidin. Ayrıca ileri boyuttan oğlumuz gelecek, onu oturtucaz’ diyebilir.

2)İşin içinde illüminati var kesin zaten. Geçmişte şu konuşmalar üzerinden hayvan gibi plan yapmış olabilirler:
- ‘hacım kontrolü çok güzel aldık, süperiz, bu köleleri böyle üretip duruyoruz da, tavşan gibi doğuruyor ibneler. İlerde bunlar şişme yapar, meme yapar, bunları zımparalamak icap eder. Diyorum ki üstadım, şimdiden ortaya bir maya davası atalım, antik antik güzel olur. Şöyle ışıklı mışıklı. Arada gizliden tarlalara şekil biçelim, uzaylı çelişkisi yaratalım. Sonra ilerde nüfusun yarısını kesecek bir plan yaparsak, altyapısı hazır olsun. Biz uzaylının çocuğu olduğumuzdan, biz gene ayaktayız. Bir de evladımızın evladı çok çirkin olursa onu da leydi diye kakalayalım, şarkı söyletiriz,onun da alıcısı olsun.
-Müthiş. Soyumuza soy katacak bir master plan. İçelim kardeşim, in illü we trust!

Ya.
Herkes hayin plan peşinde. Herşey gizli, sikrıt.
Hele en çok benden gizliyorlar. Sömürürüm çünkü.
Hâlbuki al beni içine, kabul et beni.
Kat beni ekibe, on numara takım oyuncusuyum ben.
İstediğiniz yerime dövme yaparım, 3 gün kuyuda aç beklerim.
Sadakatimi kanıtlarım yani, koymaz.
Gör gözümdeki ışığı artık. Sonsuza kadar yaşama planımın sponsoru ol, ne var yani.
Yeni gelin gibi nazlısın, illü.
Bana senden büyük ekip kurdurup, dark side’da nemesisin yapma beni.
Amacımız aynı koçum. Uzattığım zeytin dalını kabul et bak.
Edebimizle yönetelim dünyayı.
Aklını alırım, efendi ol.


Efsane önemli not:
Bir okuyucumuz sormuş ‘ 21 aralıkta ne yapalım, hangi tribi kovalayalım?’

1.       Evde oturun. Oturun arkadaşım. İşe gitmeyin o gün, ‘sick call’ falan yapın. Uzaylısı bilmemnesi yoksa bile, kaos yaratmak için süper bir gün. Teröristiydi, bombalı bond çantasıydı, derin devletiydi, hep iş bunlar. Siz akşamdan mayalı poaça falan yapın, hem manidar olur. Sabah uyanın güzel güzel yeyin onları.

2.       Dışarı çıkmayın. Açın televizyonu, interneti. Baya komik şeyler çıkacak, kanal 7ye falan bakın ara sıra. Ömer Çelakıl çıkarsa saçına bakmayın, ordan hipnoz yayar sinsi herif.

3.       Mayaya güvenin, insana güvenmeyin. Zehirli gaz sıkacaklarmış sokaklara, nüfusu kescez diye götlerini yırtıyorlar. Kapıyı camı iyi kapayın. Altlarını cifli bezlen tıkayın. Özellikle öğrenci evleri için geçerli bu, pencereleri cifleyin, sızıntıları oyukları göçükleri hep tıkayın. İlk sizi kesicekler çünkü bak söylüyorum.

4.       Isınmak için dışarıda mangal yakın, köz köz olunca eve alın, başında zenci tribi kasın.

5.       Az sigara için, lazım olabilir. Önceki günden depolayın.

6.       Alkol de depolayın, ama hep bira almayın. Elektrik kesilirse ısınır, çekilmez. Sıcak da çekilen şeyler alın. Misal viski. Evet, viski alın, ne var? Dünya yıkılıyor, bence şeklinizi koyun ‘viski on the raks’ tribini gönlünüzce yaşayın.

7.       Bir gün öncesinden nüfus kâğıdı fotokopinizlen, 3 adet vesikalık fotoğrafınızı, bir de cv’nizin çıktısını alın. Şimdi o ışık huzmesiyle, enerji akımıyla dna değişimi falan olursa, hem eski halinizin bir anısı olur, hem de cv artık büyük ihtiyaç. O ortamda cvsi olan, mayanın yanına işe girer, açın gözünüzü.

8.       Suyu sebil gibi kullanmayın, banyo yapmayın. Azıcık tasarruf öğrenin. Pisliğinize alışın, o sizin doğalınız. Doğaldan kaçmayın.

9.       Etrafta ağaç, çiçek, böcek varsa son bir bakın. Bir derin nefes, bilenler yogaya durabilir. İçinize çekin işte belki bir daha bulamayız, kardeşiniz onlar hep.

10.   Telefonlara çıkın. Öyle aman salla şimdi yapmayın, arayana sorana saygınız olsun. Gönlünüzce konuşun. Fatura girsin siktret, gelmişiz gidiyoruz zaten.

11.   Evinizde müsait kız/adam varsa sevişin. Yoksa bir gün öncesinden ayarlayın. Son gün partisi yapın, çılgınlar gibi; artık hemşireden girin, öğretmenden çıkarken, vampir’e, oradan tesisatçıya, ordan doktora, ardından mutfağa, salona, masaya, duvara uğrayın, bi temiz helalleşin evinizle. Belli olmaz bu işler. Bol varken kullanın, belki yarın çalışmaz. Kıyamet nerden vuracak bilmiyoruz.

12.   Baktınız hakketen bi işler var. Elenktrik gitmiş falan, bi kaoslar bi şeyler, eğer evinize saldıran olursa, sakın rızkınızı kaptırmayın. Haydar bulundurun o yüzden. Önce böyle tırsmış gibi yapın, arkadan indirin odunu. Sörvayvıl öyledir işte, gece gece mezar kazdırır adama.

13.   Bir de Amerika gizli teknolojileriylen havaya uzaylı hologramı sıkacakmış, iniyorlar gibi gösterebilirmiş. Temkinli olun. Balkonda uzaylı falan görürseniz vileda sopasının ucuyla bir dürtün, baktınız kanlı canlı uzaylı, hemen tırsmayın, siz korkarsanız o da korkar saldırır. Sakince geri geri odadan çıkın. Başka odaya girin kitleyin kendinizi, dönerse sizindir, dönmezse uzaylının canını sıkmayın.

14.   He, baktınız ortalık sakin, bi skim olduğu yok. Hemen bi feys, bi tivitle şekil moduna geçin. ‘ben zaten inanmıyordum’ insanı olun.  O acayip satacak sonradan, güzel twit kız düşürür, bunu unutmayın!


Had,
Apokalips bereketi üzerimize olsun.
Kozmos bizi kutsasın.

Selametle.




8 Kasım 2012 Perşembe

Çözülmemiş gizemlerinizi atmayın, değerlendirin!


Şaka değil. Ben başladım.
Dünyadaki en büyük gizemden yola çıkarak her şeyi değiştirecek bir icat yapmak üzereyim. 
Cebimizde ne yaptığı belli olmayan, girdiği gibi çıkmayı reddeden, hayata karşı duruşunu koruyan, materyalist obje.
Kulaklık kablosu!
Ne istiyor: bilmiyoruz.
Davranış modeli: çözülemedi.
Hem kontrolümüzde, hem özgür ve aykırı.
İşte;
Günümüzde ateyizlerin bile toplantı salonlarını terk ettiği soru.
Bir Paranormal.

Peki bu tespit ne işe yarayabilir?
Böylesi bir veriyi, sahsına yakışır biçimde kullanmak icab eder.
Bu sistem öylesine harmanlanmalı ki, yer gök inlesin.
Derken derken aklıma geldi.
Bir bilim adamından neyim eksik?
Bilgilerimle dünyayı ele geçirmeye bir beyaz önlük uzaktayım.
Zihnimde belirdi… Dünyayı ele geçir tuşu.

Bu tuş sayesinde gözyaşları dinecek, bükük boyunlar dikilip, gripler iyileşecek.
Bu tuşu dünyanın bütün meşhurları bekliyor, evet.
İngiltere kralı, rahmetli başkan kennedy, taçsız kral pele, bekenbavuver, kaleci mayer, nadja komanaçi, bricit bardot, fenerbahçeli cemil.
Hepsi umutlarını bu tuşun nimetlerine bağladılar.
Önce;
Kulaklık kablosunun kimliğindeki o şuursuz öz çözülmeli.
İnceliycez. Gece gündüz. Her yerini. Foton foton.
Gerekirse Sennheiser’ı kaçırıp ıslak havluyla dövücez.
Bir bir anlatacak.
Bulduğumuz bu özü; mikro cımbızlar, kuantumsal sistemler, yapay zekalar, şamanik düstur ve iman gücüyle içinden çekecek ve altın oranda dünya magmasına enjekte edicez.
En doğru adamı biliyorum bunun için; kimsenin anlayamadığı, ‘bu’ olmayan adam.
‘Ali Ağaoğlu’.
Çünkü o herkes mutlu olsun istiyor. Ayrıca daha iyi, daha güzel projeler peşinde. Bu projenin üstüne atladığı gibi ormanlara koşacağına eminim. Sarıyer belediyesi sponsorluğunu da ayarlar bize. Pratik adam, mis gibi.
Kaynak gözlüklerini de takıp, ağa’yı magmaya sarkıtırız.
Özü enjekte ettikten sonra, kontrol mekanizması da bir tuşa bağlanacak. En son ayfon 6 aplikasyonuynan nihayete erdiririz gibi geliyor. Aplikasyon tek tuştan oluşacak. Bi basımlık.
Ama kilitli. Parolası var.
Ve sadece doğru hissi yakaladığında açılacak.
Yeterli istek ve arzu ile aynı anda hem sevgiliye hitap eder gibi yumuşak tonunu, bir yandan ‘yetti bu dünyanın kahrı’ serzenişi taşıyacak.
İşte bu sesin enerjisi molekül molekül algılanınca sistem açılıp, düğme basılır hale gelecek.
Tek bir kere, tek bir kişi için.
Telaş yok.
Hepimiz deniycez zaten, çok belli.
İşte bir kablonun özünde yatan kaos ruhu.
Ya.
Teknolojilerin böyle işbirlikçi pislikler gibi birbirlerine destek olmaları ne kadar gıcık dimi?
Değil işte.
Aynı itin soyu, ne kıl oluyosun? Kullanmayı bilicen.
Bu tuş sayesinde artık amerikanın komploları tarihe karıştığı gibi, illüminati yalan, greenpeace dolan olacak.
Delirmek yok.
Saçı başı ağartmak yok.
Bakınız.
Küsürlere takılmayınız,
Sadece 0.99 euro’ya, bu iş tamam.
Gibicibicis marka krem, o da fabrikamızın hediyesidir, çok muhterem abilerim.


Sistem kilidini açma parolalı şiiri:

Bilirim en gerektir,
Kuvvetli cesaret huyu.
Şuursuz kurcalarsam,
Yakındır dünyanın sonu.

Meraklanma severim,
Çiçeği ve de kuşu.
Gıcığım insanadır,
Tam bir puştun soyu.

Kökünde var cehalet,
Buna lazım sağlam haduu.
O biçim kopsun kıyamet,
Bu işin piridir, Ryu.

Ne sihirdir ne keramet,
Geldi şiirin sonu.
Getiresin bol bereket,
Dünyayı ele geçir tuşu!


NOT:  Görüldüğü gibi çözülmemiş gizemler, kullanışsız tavırlarının altında ayarsız beceriler barındırırıyor. Sizin de kenara attığınız, çözülmedi diye yok saydığınız, belki de hor gördüğünüz gizemleriniz varsa, lütfen belirtin,
birlikte çözelim.
Olmadı kenarına dantel geçer, Derya Baykal’a veririz.
Sevinir çünkü, sevap.


Teselli şiiri:

Roses are red,
Violets are blue.
Hala mı lan Samet?
Bana da açmadı, sktret.



20 Ekim 2012 Cumartesi

Keser & Sap & Hesap


Öhöğühm…
Sevgili insanlık, insanlığı bitirmek isteyen robot arkadaşlarım ve uzaylı kardeşlerim;

Bugün burada dünyanın geleceğini tartışmak üzere toplandık.
Savaşmaya başlamadan önce hepinizi beni dinlemeye ikna eden, çok sempatik olduğum için beni kırmayıp, davama inanarak bu oturumu mümkün kılan mayalı bro kardeşime envai çeşit teşekkür ediyorum.
Toplantımıza…‘keser döner, sap döner. Gün gelir, hesap döner sempozyumu’ adını koymayı uygun buldum. Zira metin yazarı arkadaşlarımız ‘dünyanın kaderi, geleceğin sırrı’ gibi tırt isimlerle geldiler, elmayla armutla kovaladım hepsini. 

Konuşmama başlarken sizden ricam şudur ki; bu lafımı iyi dinleyesiniz ve de iyi belleyesiniz.
"valaakaeala haalae hasanaağeaa" Yani diyor ki, 'oturuma güzel lafla başlayayım dedim ama bi sike benzemedi, o yüzden tarafımı seçerek olaya giriyorum'

Bu dünya kavgasında kendi cinsim en yalan, en pis, en hayın grup olduğundan direk kaybediyor. İnsandan yana olmam, olamam.
 
He, robot arkadaşlarımıza saygım var, dinamiklerine hayranlığım söz konusu. Hiç durmayan patlamış mısır makinesi mesela istikrarlı yapılarını temsil eder bence ama; şu çiçeğe, böceğe, kızgın lavlara ve serin sulara bakınca ‘yok’ diyorum, burda kabloya prize yer yok. uyumsuzluk bariz. Hem atmosfer sana zarar, oksijenin sana ne faydası var robot. Tamam, insanlık tarihinin daha epik versiyonunu yaşamanın peşindesin sen. Daha uzun ömür, kendini yenileyen sistemler falan, ama sona geldik artık, amerikayı tekrar keşfetme robot. Biz yaptık seni, genimiz bozuk bizim. Ne kadar mekanik olursan ol, gözü yüksekte olana yaramaz bu dünya. Kendi sonunu yazarsın robot. Gel beni dinle, bak ne güzel teknolojin var, dünyayı patlatacana , aç bak uzaya, biraz meteor kas, gezegen kovala. Havası suyu sana faydalı yere uç. Orda kendine yeni bir hayat kur. Şu kelebeğe, tavşana kıyma robot. Ayrıca en nihayetinde bura senin yaratıcılarının yeri, senseinin toprağı. Robot da olsan bir yerde ayıptır, saygısızlık etme. Şuraya sizi anmak için bir heykel koyarız altına da ‘robot sevgidir, robot dosttur’ yazar, birer mum yakar, mendil bağlarız. İstediğin zaman gel ziyaret et. Bura yabancı evi değil, evladımız gibisin robot. İndir şu testereli ellerini de gel bir sarılayım sana. Ağla robot. Açılana kadar ağla...

Ve hepiniz bu değerli ana, bu hisli momınta şahit olun burda.
Bak görüyorum uzaylı kardeşlerim de duygulandı, bi ibne insanlar bakıyor mal mal. Aralarında sırıtan var, dürtükleşip gülen var. Karaktersiz yirigöt. Şimdi ben bu kitleyi napayım uzaylı? Sen söyle; biliminle, uzay mekaniğinle sen açıkla bana. insani yollarda gelişmek istedik, hevesimiz vardı. ama kitle belli işte kolay değil. Sizi de anlıyorum, bir serzenişle buradasınız bugün,  ‘mına koydunuz dünyanın’ tadında bir rencide etme güdüsü bu aslında. Evet. Doğru. Koyduk gerçekten. ‘Bozucaksan oynama’ diyorsun, haklısın. Ama işte sebepler ortada. He evren bize bunu layık görmüş de olabilir, kuantum standartlarında karşılığı budur belki. Ama sevgili uzaylı, ‘sen beni olduğum gibi sevmezsen, ben kendimi sevmeyi nasıl öğreneyim he?’
Sev beni uzaylı.
Hem nedir seni bu kadar çeken bu dünya nimetinde?
Nedir yani? Kıymeti yoktur dünya malının bak. Kimseye kalmaz nankördür buralar, lanetlenmiş her bir köşesi, kanla savaşla yıkanmış, sen nabacan ki gelip buraya?
Bi anısı yok, geçmişi yok. Kalbini buran yarası yok.
Taşsa her yerde bulursun, daha iyisini bulursun meteor gözlüm.
Aramızdaki gelgitli, adabı kendinden muaşeret yapıyı bozmaya gerek yok.
He ama madem buraya kadar geldiniz, endişeniz çok normal; sonuçta bir gezegenin hüsranı, içler acısı durumu söz konusu, öyleyse bize yardım eli uzatın.
Şimdi hemen şu aralarda gülüp sırıtan, el kol hareketi yapan izansızları toplayalım. Cidden. Hemen alalım onları. Onaylamaz, memnuniyetsiz bakanları da bırakmayalım, moral bozanlar en fenası çünkü. Çok cingöz görünen politikacı kılıklıları da alalım, ne geldiyse bunlardan geldi zaten. Bir de ben ‘biliiim’ diye bağırayım şimdi, gözlerini belertenler, kaşlar çatık fısfıs konuşanlar olucak hemen onları da ekleyelim.

Uzaylı bey ağbicim, şurda ilerde boş arazi var, oraya götürelim hepsini. Sizin uzay mekiğinin ışınlı vakumlama aparatıyla çekelim bunları filenin içine. Siz dönüş yolunda minik minik gruplar halinde bunları uzaya salın, hep birden salmayın ama ufak ufak, bulamasınlar birbirlerini. Bunlar çünkü tek başına bi ske yaramazlar, ‘together effect’ ten güç alan mitoz bölünmeler bunlar. Boşver, sen modül modül sal bunları, sonsuza kadar düşsün ibneler. Bunları bir nevi genetiği bozuk evrimsel atık gibi düşünelim, valla bak. Disposal kafası. Sen bize bu ağabeyliği yaparsan, senin de gezegenine bereket yağsın, metalik vicuğdun zeval görmesin.  Bak hayır duası aldın, sırtın yere gelmez.  Artık aklın bizde kalmasın. Biz burdan sonrasını hallederiz. Parlak fikirlerimiz, bu dünyayı yeniden yaşanır yapacak idollerimiz, zamanın içinden akıl hocalarımız, kitaplarımız var.
Hep bir elden girişir, bir daha ki gelişinize pırıl pırıl ederiz. Gözümüzden kalpler çıkarken bulursun bizi, taş fırından çıkmış çaklıt çip cookie’mizden ikram ederiz sana. Kalanlar olarak gelenekleri görenekleri birleştirir, köprüler kurar, karma bir düzenle ying yangı tuttururuz.
Krizimizi fırsata dönüştürmemize yardımcı ol, gezegen dostu.
Seni saygıyla, çiçeklerle uğurlayalım, ‘uzaylıya hitabe’ yazıp, sözler verelim, çoluk çombalak bilsin hepsini.

Hatırlayalım seni uzaylı. Kazasız belasız git gel, öyle gizliden gizliye gözetlemek de olmasın artık, bu hukukumuzun adını koyalım. O boşluk araziyi anı olarak çevreleyelim, oraya inin lazım olursa. Kenara da bi çay ocağı koyalım, önüne de bir ağaç dikelim. Altında efil efil çay içeriz, tost yeriz.
Keyifle analım bu ziyaretleri, bize kozmozun diğer yerlerinden haberler getirin, çocukları toplayıp yaratıklı hikayeler anlatın, zamanı yavaşlatan şekerler yedirin bize.
Dünyamızı bilimli sihirle, boyutlar ötesi hikayelerle donatın.
Ağacın dibine de portal koyun, arada biz de gidip geliriz.
Hatta burada da portallar olsun, gidelim görelim dünyamızın her köşesini, doğaya verelim kendimizi, hayvanların dilinden anlayalım, sırları çözelim.
Yarebbi, bundan daha müthiş bir dünya hayal edemiyorum resmen.
Bize bu kıyağı yap, nolur yap, seni topraaağm diye severim uzaylı!

Ve sen mayalı dost, mayalı poaçayla çalmıştın kalbimi zamanında, ah.
Ah mayaların cesaretli tamtamcısı, sözü özü bir cengâveri.
Sen bu fırsatı verdin bana. Amacıma koştum sayende.
Dünya barışı sağlanıyor, gezegenimiz yeniden doğuyor, portallarla uzaylı dostlarla şenleniyor, robotlu uzak gezegenlerce korunuyor.

Bak, efendi gibi anlatınca dinliyolar işte. Birini taşlayıp, öbürünün takvimiyle, kutsalıyla dalga geçersen daha işin var. Hayır, hani bayram seyran bilen millettik, misafirperverdik hani, dosttuk. İyonosfere kadarmış.

Neyse ben vardım da, gene iyi kurtardınız. Mass destruction geliyordu belirteyim. Ve evet canım, plaketimi istiyorum. Odama bırakın. Önce bir oda yapın. İçine ağaç istiyorum, maymun, bi de sincap, kapıya da fil. Bir sürü de alkol. Bi de arkadaş olmak istediğim ünlülerin listesi var bilgisayarımda onları da getirin, içicez eğlenicez. Bugün de bayram olsun. Davullarla zurnalarla tüm gezegen coşalım. Ayrıca takvimler de baştan başlasın, mayalı kardeşimiz hallolur dedi, sıkıntı yok.
Bu akşam coşuyoruz, Sabanan girişiriz, gündüz gözüyle, mis gibi. 

Kadehimi… robot, uzaylı ve insan üçgenine kaldırıyorum.
Yürü be birlik dünyası!
Yaşasın yenilik kafası!
Helal sana robot dost,  uzaylı panpa ve mayalı poaça!



Not: üçgenler... meteor gözler... illüminati?