Sıcakları demiyorum,
hayvan gibi sıcak ama geç onu. Başka türlü bir şey var.
Bir kere her şey yasak
lan, bu nası iş?
Hani yarısı hapse sokan yasaklar,
yarısı da tam adı konmamış ama adabı-muaşeret yasakları, bir kısmı da yasak
değil ama yaparsan ayıp falan.
Bir kısım insan da bir mutluluk bulutu içinde, ‘dünya negzel ilerledi, insanlık ne
süper, canım ülkem ne müthiş’ falan şekli yaşıyor, ilerde o buluta
binip cennete yol alacak falan.
Tamam.
Tamam arkadaşım.
Yaşa kafana göre, bütün
millet onaylıyor seni zaten, paşasın.
Ama diğerleri? Ben ve
benim gibiler?
Bir takım kuralları mal
bulan kimseler napacak?
Sıkıntısız yaşamak
isteyen, soran sorgulayan, hayat derdine ‘yeter lan’ çekip, kendine yönelmek
için yer ve zaman arayanlar nolacak? Kişisel becerilerimiz kurudu gitti
lan, o kadar spermi geçmenin büyüsü kaçtı.
Ben derim ki, gelin.
Gelin adada yaşayalım.
Heybeli ada falan değil,
cidden ada satın alıp oraya mı taşınsak?
Geçen gazetede vardı,
kelepir ada satıyorlarmış. Yunan adaları, 200-300 milyar falan. ulan dedim,
kadıköy'de 2+1 fiyatına çok net ada bu.keçisiyle maymunuyla ne bileyim yeşil
muzuyla, zehirli böğürtleniyle, cangıl* işte.
Alınır lan dedim
içimden, benle gelmek isteyen de gelir.
Orda yaşarız,
istediğimiz kadar teknolojiyi de getiririz.
Zamanında insanın doğaya
hükmettiği gibi, biz de orda medeniyete hükmederiz.
Yalnız girişte sınav
var, kapıya masamı koyarım, sınavımı yaparım.
Aranan özellikler; sorup
soruşturan, bu sordukları yüzünden medeniyete kıl olan, yaşadığı yerde
medeniyet sanılan şeylere hele ifrit olan, arkadaş tartışmalarında 'skicem böyle
memleketi ha' laflarını bol bol kullanan, düşündükçe kafasını başını yiyen
kimseler. Dini, dili, ırkı yok, kafasına göre, takılan, sigarası alkolü olan,
hayvanı doğayı seven, sohbeti keyifli ve kendince yetenekli süpersonik
insanlar.
He, ugandadan eleman
alımı var mı mesela? Var. Nerden geliyosan gel kanka, burda fikir birliği
peşindeyiz, raadol.
Sınavda bir soru
sorulacak, soruya soruyla cevap vermeniz gerek, sistem bu. Ne kadar
uzatabilirsek. Böylelikle sorgulama kapasitenizin bir haritasını çıkarmış olucam.
Görüldüğü üzere patron
benim; ama içimdeki Hulusi Kentmen sayesinde korkacak bir şey
yok. İç işlerimde bağımsız, dış işlerimde yunana bağlı olurum.
Dıştan kaçmışım zaten, pek bir dış işim yok. Paşa gibi Avrupa birliği, daha da
bizimkiler didinip dursunlar. Adaya adım attığımız an bi kere, serbestliklerden
serbestlik beğenelim. Çünkü tanrı şahidimdir hiçbir şeyde sınır olmayacak.
Konuşur anlaşırız. Ben zaten ne diktatörlükten, ne krallıktan, ne demokrasiden
hoşlanıyorum. İnsan yaratığına uygun bulmuyorum hiç. Krallık bazen sempatik
geliyor ama, dedemin lafıdır, bilmediğin işe girme der, o triplerin de alemi
yok şimdi. Ben de sizle bir takılıcam zaten ama işte bir sıkıntınız olduğunda
danışmanlığınızı yaparım, ne biliyim kavgaları ayırırım, balığı paylaştırırım
falan. Zaten her yaptığımı mantığıyla açıklamak âdetimdir. Soru işareti
bırakmam kafada yani, sıkıntı olmaz. Geçen direkt şu örnek konuşuldu hatta;
misal adamın eşeği senin hıyarını mı yedi, sen de bin herifin eşeğine 3-5 tur
at. Yani adalet böyle olmalı. Hatalı tarafa ceza vereceğine, mağdur tarafa ödül
verilsin arkadaş. Ödül almak gayet de cezalandırılma korkusundan daha motive
edici bişey zaten.Temel nokta, fayda. Ortak nokta barış. Zaten senin benim
yapmayız, aynı kafada insanlarız dedik, baştan rahatız.
Biraz şamanik bir bakış
açısını da işlemek istiyorum ayrıca.
Yakınlaşıcaz doğaya,
akşamleyin bağdaş kurup denizin kokusunu duyucaz, bi sesini dinliycez. Arada
dikkat kesilicez doğaya, böceğini hayvanını tanıyacaz ki, o da bizim
oradaki varlığımıza alışacak, biz de ona.
Bence bu medeniyeti terk
etmek değil zaten, konseptini değiştirmek.
Ve bence doğaya
yaklaştığı için insana en uyumlu.
Ayrıca insanları
ırklara, milletlere göre gruplamak, ülkeleştirmek bir işe yaramadı. Görüyorsun.
Yani insanlar o milletten olduğu için gurur duyuyor falan, sen mi seçtin o
milleti? Senin başarın mı bu? Değil. Oraya doğdun ulan. Orda denk geldin diye,
böbürleniyorsun. Çok saçma. Hâlbuki benim sistemimde doğum yeri, rengi değil,
düşünceleri aynı olanlar bir arada yaşayacak. Bi kur kafanda, çoğu şeyde
anlaşıyorsun insanlarla, kafan benzer, ortak olan şeyi seçmişsin. Ve kendi
düşüncen olduğu için de istediğin kadar gurur duy. Canla başla savaşırım
lan. Fikirlerine tutunduğum yere, insanlara daha bi bağlanırım.
Bu mantığı çözebilen
gelsin diyorum o yüzden. Çözemeyene de sabırlar diliyorum. Bir gün o siyah
kravatlarınızla kendinizi avizeye asmış olabilirsiniz, zira gidişat baya
sıkıntılı. Psikolog ücretlerinden hesap edebiliriz durumu.
Ayrıca yunan
yeri mitolojik bir mekândır. Zamanında Zeus uğramıştır, Afrodit
soyunmuştur. Belli olmaz Pan* falan oranın ormanında geziyordur belki. Ben
görmek isterim şahsen, gelsin bi çayımızı içsin. Ayrıca sahile yayılırız, uzay
manzarası olur mis gibi. Gece ateşin etrafında, coconatımızı yiyelim, deniz
kabuğundan suyumuzu içelim, balığımızı didileyelim. Pan düdüğünü çalsın,
şarkılar türküler ooh, hayat bu işte, yalansa yalan de.
Eski kasetler meydana
çıksın kesinlikle. Mançoloji, fasıl müzikleri ve 'yabancı karışık' adı altında
etiketlenmiş bütün kasetleri istiyorum. maykıl ceksın, slipknot ve 90'lar da
olmalı, konsept olarak tamtamcılar falan da olsun, yamyam müziği kasarız. Bir
de ibrahim tatlıses'in 'o sole mio' vidyosunu ve 'bir kulunu çok sevdim'li
kasetini getirebilirsiniz. 'nankör kedi'liyi de getirin, söyleriz onları.
Film olarak da Godard ve
Nuri Bilge Ceylan filmleri haricinde her şey olur. Mis gibi ada ortamında mal
etmesin şimdi. Ya da iyi lan tamam hadi, onları da getirin. Hayvan gibi
muhabbet çıkıyor. ‘Uzak’ filmi üzerine geliştirdiğim bi içki oyunu var, onu da
oynarız, çok fena.
Hayal ettim mesela;
böyle sahilde yürüyorum, ayağıma hiç bişey batmıyor, bu kısım çok ilginç, hep
temiz çünkü sahil. Siz kah kah gülüyorsunuz yine müthiş bir gece olmuş, kızlar
ilkokul ödevleri kadar kolay, ve muhabbetimiz kusursuz. Böyle ellerimi cebime
koyuyorum, cebim boş. En güzel kısım işte. Param yok. He biraz bozukluk
olabilir. Onları da köpek balığına atıyorum, hayvana siktir çekme aracı olarak
kullanıyorum. müthiş.
Hem herşeyi bırak, coni
dep’in de adası var. ‘senin yolun yolmuş coni’ deriz. Hatta rica ederiz
açılışımızı yapsın, kırmızı kurdeleyi kessin. Arada bir ziyaretimize gelsin, tavla
atarız. Korsanlık anılarını dinler, ‘hahaha coni, yu ar fantastic’ deriz.
Coni’nin annesi de adadaysa ona hürmeten sigara
böreği, dolma, törkiş dilayt götürürüz. Adamlar sabanan kaç çeşit peynir
koyuyor sofraya, altta kalınmaz. Biz de her akşam ananas, muz yemiycez tabi ki,
birtakım teknolojileri götürüyoruz yanımızda, eziyete gitmedik.
Bu yüzden de, adada
dünyanın en eski 5 mesleğine ihtiyacımız olacak.
Marangozluk, tarımcılık,
balıkçılık, mühendislik, elektrik-elektronik. Özellikle marangozluk çok lazım,
ama 12 tane cücenin becerdiği şeyi hayli hayli öğreniriz gibi zaten.
Ekstra olarak, bir ahçı,
bir şaman, bir dövüş sanatları uzmanı, bir ağdacı ve bir kuantum operatörü
olmalı. Sıkılmayalım yani gelişelim bir yandan, milyonlarca kitap getiricez ama
o da bir yere kadar.
Misal lezzetli yemekler
yiyelim derim ben, yapmayı da öğrenelim.
Ya da marşıl arts*
öğrensek fena mı? Bir kung fu felsefesiyle şamanizmi birleştirince kim bilir
neler olacak.
Ayrıca bilimin dibine
inmiş bir insana soracaklarım var benim. Alsın teleskobunu, uzay maketini
gelsin.
Ağdacı zaten almazsak 2
bilemedin 3 ay içerisinde kimse kalmaz adada, ‘run for your lives’ yaşanır. Siz
kız cinsini son 2000 yıldır biliyorsunuz, git geriye, git bıçağın icadından
önceye bak bakalım, ne görüyorsun. Bir şey göremezsin işte. Anladın mı?
Derinlerde aranırsın, ve bir adaya bir cangıl yeter, emin ol. O yüzden ağdacı
canımız ciğerimizdir. Yangında ilk kurtarılacaktır.
Yılda iki kere falan da
şehre gidilir bakılır, yeni bir teknoloji gelmiş mi? adamızda kurgulamak
isteyeceğimiz bir şey var mı, yeni katılımlar falan sonra kimse kafa şişirmeden
bineriz botumuza döneriz geri.
Ve bir gün adayı terk
edip geri dönmek istersek, hepimiz birbirimizden ilgi alanımıza göre hayvan
gibi eğitim almış olucaz; dalmayı öğreniriz, muhabbetlerde yeni teoriler
üretiriz, yemek yapmayı, dövüşmeyi, müzik aletleri çalmayı öğreniriz. Dil bile
öğreniriz lan. Kim kime öğrettiyse kendi eliyle bir de sertifika hazırlayıp
versin. Ülke değil miyim arkadaşım? Al setfikia işte, zaten Türkiye’de kimse
sormaz, rahat olun. Gidin sergileyin işinizi, sanatınızı.
Hem de hepsini süper
eğlenerek kasmadan yapmış olucaz.
Ayrıca 200 kişilik
kenetlenmiş bir grup insan, hayvan gibi çevre işte.
Hapishanede böyle bağ
kuramazsın yemin ederim.
NOT:
Ayrıca adada icat etmek
istediğim bir şey de var.
BURUKA.
Evet. O şarkıdaki alet
işte, ‘hangi kapıyı çalsammm, karşımda burukacıııı’
Tamam, biliyorum kapı
kapı dolaşan bir burukacı yokmuş ortada, öyle bir alette yokmuş, yıllarca
yanlış anlamışım ben. Ama hep Türkçecilerin suçu, kelimeyi çıkarıp koyunca
anlam bozulmadı ben napiyim?
Ki bence şansı var o
aletin. Böyle flüt gibi ya da yaylı gibi karışıklı bir alet, üzgün müzikler
çalıyor, kalpleri buruyor. Ve o yüzden de adı burukacı işte!
Bence malum oldu bu alet
bana, kuantum kapılarından geçerek kulağıma fısıldandı. Hatta belki de sırf bu
aleti yapabilecek adamların peşine düşmek için kurguladım bu ada planını. Her
ayrıntısına kadar hesapladım, gizliden yanlarınıza yanaşıp ada sohbetlerinde
burukayla ilgili bilgiler toplıycam. Ve Bir gece çalıların arasında gizli gizli
icat edicem onu. Gözümden yaşlar süzülerek ilk ezgileri çalmaya başladığım ve
yanlış anladığım o buraka’dan ilk sesi çıkardığımda, artık ben yanlış anlamış
olmıycam. Haha.
Dünya eksik olmuş
olacak. Her şeyi mümkün kılarak, utandırıcam onu.
Ve geleceği değil,
geçmişi değiştiren ilk icadı gerçekleştirmiş olucam. marty mc fly* gibi geçmişi
kurcaladığım için evren değişecek, olasılıklar birbirine girecek, durduğum
yerden tüm gezegeni bir karadeliğe de sürükleyebilirim, bilmiyoruz.
Ama yanlış kişiye
bulaştın dünya ve yanlış kişiyi sınadın evrensel bilgi.
İn your face, tüm
kozmoz
İn your face.
-bilinmeyen kelimeler-
Marşıl arts: dövüş
sanatları
Pan: kırların keçi
ayaklı tanrısı. Flüdüyle inanılmaz melodiler çalan, hayvani güdülerin tanrısı.
Cangıl: orman
marty mc fly: ‘geleceğe
dönüş’ filminde, geleceğe dönen kişi.
in your face: al sana!
(suratına vururum anlamında)